This meal is adequate for two.
- Bu yemek iki kişi için yeterlidir.
The pay is not adequate for a family of six.
- Maaş altı kişilik bir aile için yeterli değildir.
Being careful and diligent is necessary, but not sufficient for passing this course.
- Dikkatli ve çalışkan olmak gereklidir, fakat bu kursu geçmek için yeterli değildir.
My fluency is sufficient for many situations, but not for expressing my — often contradictory — emotions.
- Benim akıcılığım birçok durum için yeterlidir, fakat genellikle çelişkili durumlarımı ifade etmek için değil.
Is ten thousand yen enough?
- On bin yen yeterli mi?
One language is never enough.
- Bir dil asla yeterli değildir.
Tom has a very decent salary.
- Tom'un çok yeterli maaşı var.
If you want your workers to be happy, you need to pay them a decent wage.
- Çalışanlarınızın mutlu olmasını istiyorsanız, onlara yeterli bir ücret ödemelisiniz.
If he's proficient in English, I'll hire him.
- İngilizcede yeterliyse, onu işe alırım.
Tom is proficient in French.
- Tom Fransızcada yeterli.
Partly because he could not receive enough information, Harper's description remains imperfect.
- Kısmen yeterli bilgiyi alamadığından dolayı Harper'in açıklaması eksik kalıyor.
I'll go to Paris when I have enough money.
- Yeterli param olduğunda Paris'e gideceğim.
I ought to have enough money saved up to buy a car by Christmas.
- Noele kadar bir araba almak için yeterli para biriktirmeliydim.
I am not feeling quite up to par.
- Oldukça yeterli olduğumu hissetmiyorum.
Ten million yen will be ample for the project.
- On milyon yen proje için yeterli olacaktır.
I'm not questioning your competence.
- Ben senin yeterliliğini sorgulamıyorum.
I'm working like crazy to make sure I have enough time.
- Yeterli zamanım olduğundan emin olmak için deli gibi çalışıyorum.
He is not equal to the task.
- O, görev için yeterli değildir.