The pay is not adequate for a family of six.
- Maaş altı kişilik bir aile için yeterli değildir.
No definition of poetry is adequate unless it be poetry itself.
- Onun kendisi şiir olmadıkça, şiirle ilgili hiçbir tanım yeterli değildir.
My explanation was not sufficient.
- Açıklamam yeterli değildi.
My fluency is sufficient for many situations, but not for expressing my — often contradictory — emotions.
- Benim akıcılığım birçok durum için yeterlidir, fakat genellikle çelişkili durumlarımı ifade etmek için değil.
Does Tom earn enough money to live in the city?
- Tom şehirde yaşamak için yeterli para kazanıyor mu?
One language is never enough.
- Bir dil asla yeterli değildir.
If you want your workers to be happy, you need to pay them a decent wage.
- Çalışanlarınızın mutlu olmasını istiyorsanız, onlara yeterli bir ücret ödemelisiniz.
Tom has a very decent salary.
- Tom'un çok yeterli maaşı var.
Tom is proficient in French.
- Tom Fransızcada yeterli.
If he's proficient in English, I'll hire him.
- İngilizcede yeterliyse, onu işe alırım.
I am not feeling quite up to par.
- Oldukça yeterli olduğumu hissetmiyorum.
In many parts of the world, there is not enough food to meet everyone's needs.
- Dünyanın pek çok yerinde, herkesin ihtiyaçlarını karşılamak için yeterli yiyecek yoktur.
I am not feeling quite up to par.
- Oldukça yeterli olduğumu hissetmiyorum.
I ought to have enough money saved up to buy a car by Christmas.
- Noele kadar bir araba almak için yeterli para biriktirmeliydim.
Ten million yen will be ample for the project.
- On milyon yen proje için yeterli olacaktır.
I'm not questioning your competence.
- Ben senin yeterliliğini sorgulamıyorum.
I'm working like crazy to make sure I have enough time.
- Yeterli zamanım olduğundan emin olmak için deli gibi çalışıyorum.
He is not equal to the task.
- O, görev için yeterli değildir.