yetenekleri

listen to the pronunciation of yetenekleri
التركية - الإنجليزية
goodies
plural of goodie
yetenek
ability

The girl lacked musical ability. - Kız müzikal yetenekten yoksundu.

We admit that he is a man of ability. - Biz onun yetenekli bir adam olduğunu kabul ediyoruz.

yetenek
{i} talent

Talent for music runs in their blood. - Müzik için yetenek onların kanında akar.

Musical talent usually blooms at an early age. - Müzikal yetenek genellikle erken yaşlarda verimli olur.

yetenekleri keşfeden kimse
talent scout
yetenekleri keşfeden kimse
scout
yetenek
(Askeri,Teknik) skill

Tom is a skillful carpenter. - Tom yetenekli bir marangozdur.

Students should develop their reading skills. - Öğrenciler, okuma yeteneklerini geliştirmeliler.

yetenek
flair
yetenek
{i} competence
yetenek
accomplishment

I'm proud of Tom's accomplishments. - Tom'un yetenekleriyle gurur duyuyorum.

yetenek
resource
yetenek
capacity
yetenek
skills

Students should develop their reading skills. - Öğrenciler, okuma yeteneklerini geliştirmeliler.

I think if I talked more often with a native speaker, my English skills would improve quickly. - Sanırım bir yerli konuşur ile daha sık konuşsam, İngilizce yeteneklerim çabucak gelişir.

yetenek
{i} capability
yetenek
{i} parts
yetenek
caliber
yetenek
gift

He has natural gifts. - Onun doğuştan yetenekleri var.

You're a very gifted artist. - Çok yetenekli bir sanatçısın.

yetenek
facility
yetenek
{i} fitness
yetenek
competency
yetenek
{i} hand

That actor is both handsome and skillful. - Bu aktör hem yakışıklı hem de yetenekli.

He is able man, but on the other hand he asks too much of us. - O yetenekli bir adam ama diğer taraftan o bizim hakkımızda çok soru soruyor.

yetenek
prerogative
yetenek
qualification
yetenek
knack
yetenek
dowery
yetenek
endowment
yetenek
quality
yetenek
dexterity
yetenek
(Ticaret) merit

You can't know his merits by his appearance. - Onun görünüşüyle yeteneklerini bilemezsin.

yetenek
acumen
yetenek
touch
yetenek
adequacy
yetenek
power
yetenek
bent
yetenek
turn
yetenek
the ability
yetenek
aptitude

He has an aptitude for painting. - O, ressamlık için yeteneklidir.

I finally passed the aptitude test for higher management studies. - Ben yüksek yönetim çalışmaları için nihayet yetenek sınavını geçtim.

yetenek
instinct

You have good instincts. - Senin güzel yeteneklerin var.

yetenek
capacity, capability, ability, aptitude, talent, power, gift, competence, acumen, flair, knack, bent kabiliyet, kapasite
yetenek
faculty
yetenek
dowry
yetenek
artistry
yetenek
calibre
yetenek
disposition
yetenek
aptness
yetenek
efficiency
yetenek
dower
yetenek
accomplishments

I'm proud of Tom's accomplishments. - Tom'un yetenekleriyle gurur duyuyorum.

yetenek
{i} vocation
yetenek
capabilities
yetenekleri
المفضلات