Fool me once, shame on you. Fool me twice, shame on me.
- Beni bir kez kandırırsan, sana yazıklar olsun. Beni iki kez kandırırsan, bana yazıklar olsun.
It's a shame that concrete doesn't burn.
- Ne yazık ki beton yanmaz.
It's a pity you can't come.
- Ne yazık ki gelemezsin.
It is a pity that the singer died so young.
- Çok yazık, şarkıcı çok genç yaşta öldü.
It's a pity you can't come.
- Ne yazık ki gelemezsin.
It's a pity that Mary has no sense of humor.
- Ne yazık ki Mary mizah duygusuna sahip değil.
Alas, she died young.
- Yazık, o genç yaşta öldü.
Alas, I've no time today. If I did, I'd go to the movies with you.
- Ne yazık ki, bugün vaktim yok. Eğer olsaydı seninle sinemaya giderdim.
What a pity that she didn't tell me earlier.
- Ne yazık ki o bana daha önce söylemedi.
What a pity that then we did not understand this.
- Ne yazık ki bunu o zaman anlamadık.
Unfortunately, the food supplies gave out before the end of winter.
- Ne yazık ki, gıda malzemeleri, kış sonundan önce bitti.
Unfortunately she only had five dollars with her.
- Ne yazık ki yanında sadece beş dolar vardı.
To our regret, we were obliged to call off the game, which we had been looking forward to.
- Ne yazık ki, oyunu iptal etmek zorunda bırakıldık, ki bunu dört gözle bekliyorduk.
Maalesef bu şarkının sözlerini bulamıyorum.
- Ne yazık ki bu şarkının güftesini bulamıyorum.