Plastic is the most prevalent type of marine debris.
- Plastik en yaygın deniz debrisidir.
Colds are prevalent this winter.
- Soğuk algınlığı, bu kış yaygındır.
Difference between the past, present, and future is nothing but an extremely widespread illusion.
- Geçmiş, şimdi ve gelecek arasındaki ayrım sadece çok yaygın yanılsamadan başka bir şey değildir.
Bad English is the most widespread language in the world.
- Bozuk İngilizce dünyanın en yaygın dilidir.
In the U.S., it is common for people to write a check instead of paying cash.
- ABD'de, insanların nakit ödeme yerine bir çek yazmaları yaygındır.
The launching of artificial earth satellites is commonly looked upon as an exploration of space.
- Yapay dünya uydularının fırlatılmasına yaygın olarak uzayın bir keşfi gözüyle bakılmaktadır.
That kind of thinking is pervasive.
- O tür düşünme yaygındır.
Cares and worries were pervasive in her mind.
- Endişeler ve üzüntüler onun aklında yaygındılar.
Difference between the past, present, and future is nothing but an extremely widespread illusion.
- Geçmiş, şimdi ve gelecek arasındaki ayrım sadece çok yaygın yanılsamadan başka bir şey değildir.
His name was becoming widely known.
- Onun adı yaygın olarak biliniyordu.
Starvation and disease were rampant among the lowest classes.
- Açlık ve hastalık en alt sınıflar arasında yaygındır.
Contrary to popular belief, Tom isn't that naive.
- Yaygın görüşün aksine, Tom o kadar da saf değildir.
Shark fin soup is very popular in China.
- Köpek balığı süzgeci çorbası Çin'de çok yaygındır.
The old belief is still widely current.
- Eski inanç hala yaygın olarak geçerlidir.
Although in common usage, this word is frequently mispronounced.
- Yaygın kullanımına rağmen, bu sözcük sık sık yanlış telaffuz edilir.
The third most frequent letter in Esperanto is e.
- Esperantodaki en yaygın üçüncü harf e dir.
Earthquakes are like a dime in a dozen in Japan.