You will benefit by a trip abroad.
- Yurt dışında bir gezi size yarar sağlayacaktır.
He's not my boyfriend, it's just platonic love with benefits!
- O, benim erkek arkadaşım değil, sadece yararı olan platonik aşk.
You must not take advantage of her innocence.
- Onun masumiyetinden yararlanmamalısın.
He often takes advantage of her ignorance.
- O, sık sık onun cahilliğinden yararlanır.
I hope the interview would be of profit.
- Umarım mülakat yararlı olur.
Try to profit from every opportunity.
- Her fırsattan yararlanmaya çalışın.
We're gonna make sure that no one is taking advantage of the American people for their own short-term gain.
- Biz hiç kimsenin kendi kısa vadeli kazançları için Amerikan halkından yararlanmadıklarından emin olacağız.
Their furniture was chosen for utility rather than style.
- Onların mobilyaları, tarz yerine yarar için seçildi.
She thinks her job is pointless.
- O, işinin yararsız olduğunu düşünüyor.
What's the point of not eating?
- Yememenin yararı nedir?
It's in your best interest to testify against Tom.
- Tom'a karşı tanıklık etmek sizin yararınızadır.
We are working in the interest of peace.
- Biz barış yararına çalışıyoruz.
The only useful knowledge is that which teaches us how to seek what is good and avoid what is evil.
- Tek yararlı bilgi iyi olanı nasıl arayacağımızı ve kötü olandan nasıl kaçınacağımızı öğretendir.
He put her savings to good use.
- O, tasarruflarını yararlı şeylere yatırdı.
Iron is a useful metal.
- Demir yararlı bir metaldir.
That's not a useful piece of information.
- O, yararlı bir bilgi parçası değil.
Usefulness must be combined with pleasantness.
- Yararlılık keyif ile birleştirilmelidir.
You had better make use of the opportunity.
- Fırsattan yararlansanız iyi olur.
You had better make use of this opportunity.
- Bu fırsattan yararlansanız iyi olur.
I urged Keiko to stop using people for her own convenience.
- Kendi yararı için insanları kullanmayı bırakması için Keiko'ya baskı yaptım.
The public convenience should be respected.
- Kamu yararına saygı duyulmalıdır.
I availed myself of this favorable opportunity.
- Bu olumlu fırsattan yararlandım.
You had better avail yourself of this opportunity.
- Bu fırsattan yararlansan iyi olur.
Finally one useful suggestion!
- Sonunda işe yarar bir öneri!
Tom made a useful suggestion.
- Tom işe yarar bir öneri yaptı.
She made a fuss about her benefits.
- Onun yararları hakkında yaygara yaptı.
You will derive great benefits from learning English.
- İngilizce öğrenmekten büyük yararlar sağlayacaksın.
Is there any help available?
- İşe yarar bir yardım var mı?