Full body scanners perform a virtual strip search.
- Tam vücut tarayıcıları sanal şerit arama yapmaktadır.
As a first-aider, Tom is morally obligated to perform CPR on someone who's had a heart attack.
- Bir ilk yardım görevlisi olan Tom, kalp krizi geçiren birisi üzerinde manevi olarak CPR yapmakla yükümlüdür.
Don't be afraid to make mistakes when speaking English.
- İngilizce konuşurken hata yapmaktan korkmayın.
I have to make the best of that small room.
- Ben bu küçük odayla ilgili en iyisini yapmak zorundayım.
He used every chance to practice English.
- İngilizceyi pratik yapmak için her fırsatı kullandı.
After school, I go to an English school to practice English conversation.
- Okuldan sonra, İngilizce konuşma pratiği yapmak için bir İngiliz okuluna gidiyorum.
He usually wants to practise his English on me.
- O genellikle İngilizcesini benim üzerimde pratik yapmak istiyor
I want to practise my English.
- İngilizcemi pratik yapmak istiyorum.
The astronaut had to conduct many experiments in the space shuttle.
- Astronot uzay mekiğinde birçok deneyler yapmak zorunda kaldı.
They spent six months building the house.
- Onlar evi yapmak için altı ay harcadılar.
So ultimately, with Tatoeba we are only building the foundations… to make the Web a better place for language learning.
- Yani sonuçta, Web'i dil öğrenmede daha iyi bir yer yapmak için biz Tatoeba ile sadece temelleri inşa ediyoruz.
If we’re truly a nation of family values, we wouldn’t put up with the fact that many women can’t even get a paid day off to give birth.
- Eğer gerçekten aile değerlerine önem veren bir milletsek, çoğu kadının doğum yapmak için ücretli izin bile alamadığı gerçeğine katlanmazdık.
She may have gone out to do some shopping.
- O biraz alışveriş yapmak için dışarı gitmiş olabilir.
Sooner or later, every parent has to have a talk with their children about the birds and the bees.
- Er ya da geç her anne-baba çocukları ile kuşlar ve arılar hakkında bir konuşma yapmak zorundadır.
The last thing we want to do is to forget to pay our bills.
- Yapmak istediğimiz son şey faturalarımızı ödemeyi unutmaktır.
Don't forget we have to do our homework.
- Ödevimizi yapmak zorunda olduğumuzu unutma.
It's actually very easy to do.
- Aslında yapmak çok kolay.
You didn't actually want to do that, did you?
- Aslında onu yapmak istemiyordun, değil mi?
Tom's favorite thing to do was cooking.
- Tom'un yapmak için en sevdiği şey yemek pişirmeydi.
Making cookies takes time.
- Kurabiye yapmak zaman alır.
Tom is very committed to doing that.
- Tom onu yapmak için çok kararlıdır.
Apart from the cost, it will take long to build the bridge.
- Köprü yapmak, maliyetin dışında, uzun sürecektir.
How much does it cost to make a T-shirt?
- Bir gömlek yapmak kaça mal olur?
The last thing I want to do is cause you a problem.
- Yapmak istediğim son şey sana bir probleme neden olmak.
The last thing I want to do is cause you any more pain.
- Yapmak istediğim son şey size daha fazla acıya neden olmamdır.
I'd like to hold a staff meeting first thing tomorrow afternoon, so could you reserve the conference room?
- Yarın öğleden sonra ilk olarak personel toplantısı yapmak istiyorum, bu yüzden konferans salonunu ayırır mısın?
Tom wants to have a meeting with you.
- Tom seninle bir miting yapmak ister.
Whose turn is it to make dinner tonight?
- Bu gece akşam yemeği yapmak için kimin sırası?
Whose turn is it to pay?
- Ödeme yapmak için kimin sırası?
I had to work overtime yesterday.
- Dün fazla mesai yapmak zorunda kaldım.
If you want to do good work, you should use the proper tools.
- İyi bir iş yapmak istiyorsanız, uygun araçları kullanmalısınız.
What does that have to do with Tom?
- O Tom'a ne yapmak zorundadır?
He'll have to do without a gun.
- O, bir silah olmadan yapmak zorunda kalacak.
Tom appears to have achieved what he set out to do.
- Tom yapmak için başladığı işi başarmış gibi görünüyor.
I'd like to hold a staff meeting first thing tomorrow afternoon, so could you reserve the conference room?
- Yarın öğleden sonra ilk olarak personel toplantısı yapmak istiyorum, bu yüzden konferans salonunu ayırır mısın?
Some of the students like to draw pictures.
- Öğrencilerden bazıları resim yapmaktan hoşlanırlar.
This house needs so many repairs, it would be easier to tear it down and build a new one.
- Bu evin çok fazla onarıma ihtiyacı var, onu yıkmak ve yenisini yapmak daha kolay olacaktır.
You're going to have to pay for the repair.
- Tamir için ödeme yapmak zorunda kalacaksın.
One of the most important things you have to do right now is to carry out the plan.
- Şu anda yapmak zorunda olduğun en önemli şey planı uygulamaktır.
In other words, we create time, we are time-makers, and we create it in order to do whatever we want to.
- Başka bir deyişle, biz zaman yaratırız, biz zaman yapıcılarıyız ve biz zamanı istediğimizi yapmak için yaratırız.
We'll also have to create a separate smoking section, won't we?
- Biz ayrıca ayrı sigara içme bölümü yapmak zorunda kalacağız.
Sami was forced to make an emergency landing.
- Sami acil iniş yapmak zorunda kaldı.
It's not necessary to do evil in order to accomplish good.
- İyiyi başarmak için kötülük yapmak gerekli değil.
What would you like to accomplish with your piano lessons?
- Piyano derslerinizle ne yapmak istiyorsunuz?
Don't be afraid to make a mistake.
- Hatalar yapmaktan korkmayın.
Since the mid-20th century, the number of hutongs in Beijing has dropped dramatically as they are demolished to make way for new roads and buildings.
- 20. yüzyılın ortalarından beri Pekin'de su kuyusu sayısı önemli ölçüde düşmüş ve yeni yol ve binalar için bir yol yapmak için yıkılmışlardır.
The best way to get rid of stress is to do a little exercise.
- Stresten kurtulmak için en iyi yol biraz egzersiz yapmaktır.
What's your favorite time of day to exercise?
- Egzersiz yapmak için günün en sevdiğin vakti nedir?
Making such a judgement may lead to wrong ideas.
- Öyle bir yargılama yapmak yanlış fikirlere yönlendirebilir.
He was guilty of making a mistake.
- O, bir hata yapmaktan suçluydu.
I have to massage my knees.
- Dizlerime masaj yapmak zorundayım.
To err is human, but to persist in error is diabolical.
- Hata yapmak insana mahsustur ama hatada ısrar etmek şeytanidir.
To err is to be human.
- Hata yapmak insan olmaktır.
One of my hobbies is making artificial flowers.
- Hobilerimden birisi yapay çiçekler yapmaktır.
Nobody wanted to invest in my country.
- Hiç kimse ülkemde yatırım yapmak istemedi.
She wants to invest in our company's infrastructure.
- O bizim şirketimizin altyapısına yatırım yapmak istiyor.
Nobody wanted to invest in my country.
- Hiç kimse ülkemde yatırım yapmak istemedi.
I want to invest in index funds.
- İndeksli yatırım fonlarına yatırım yapmak istiyorum
I do not want to make a mistake.
- Ben bir yanlış yapmak istemiyorum.
I want to invest in index funds.
- İndeksli yatırım fonlarına yatırım yapmak istiyorum
Tom isn't good at pretending.
- Tom numara yapmakta iyi değil.
You don't have to pretend with me.
- Bana numara yapmak zorunda değilsin.
You didn't do a very good job, I said.
- Çok iyi bir iş yapmadığını söyledim.
The chief engineer did research hand in hand with his assistant.
- Başmühendis, asistanı ile el ele araştırma yaptı.
Regardless of what he does, he does it well.
- Yaptığını düşünmeden, onu iyi yapar.
He doesn't know who built those houses.
- O bu evleri kimin yaptığını bilmiyor.
She talked her husband into having a holiday in France.
- O, Fransa'da bir tatil yapmak için kocasını ikna etti.
I'm just about to check in.
- Tam giriş yapmak üzereyim.
I'd like to check in, please.
- Giriş yapmak istiyorum, lütfen.
Layla didn't like to show off.
- Leyla gösteriş yapmaktan hoşlanmadı.
I'd like to interview them.
- Onlarla röportaj yapmak isterim.
Tonight, I'll have to do an interview.
- Bu gece bir röportaj yapmak zorunda kalacağım.
I want to take a vacation on a tropical island.
- Tropik bir adada tatil yapmak istiyorum.
I want to take a nice long vacation.
- Güzel uzun bir tatil yapmak istiyorum.
Whose turn is it to deal?
- İş yapmak için kimin sırası?
The soul of commerce is upright dealing.
- Ticaretin ruhu dürüst iş yapmaktır.
If you want to do good work, you should use the proper tools.
- İyi bir iş yapmak istiyorsanız, uygun araçları kullanmalısınız.
Since I have no children, I have more time to spend doing volunteer work than parents do.
- Hiç çocuğum olmadığından, gönüllü iş yapmak için ebeveynlerin harcadığından daha çok harcayacak zamanım var.