yapılanmak

listen to the pronunciation of yapılanmak
التركية - الإنجليزية

تعريف yapılanmak في التركية الإنجليزية القاموس.

yapı
construction

The building is under construction. - Bina yapım aşamasındadır.

The rightmost lane is now under construction. - En sağdaki şerit yapım aşamasındadır.

yapı
structure

All the elements of a data structure are public by default. - Bir veri yapısının tüm bileşenleri varsayılan olarak herkese açıktır.

These structures would rarely, if ever, occur in spoken English. - Bu yapılar nadiren, kırk yılda bir, konuşma İngilizcesinde olurlar.

yapı
{i} mold

A man cannot be made in a mold. - Bir insan, bir kalıp içinde yapılamaz.

yapı
{i} mould
yapı
constitution

She has a robust constitution. - Onun sağlam bir yapısı var.

yapı
(a) building, edifice, (a) construction, (a) structure
yapı
building

This building is made of stone. - Bu bina taştan yapılmıştır.

They are building a house. - Onlar bir ev yapıyorlar.

yapı
{i} frame

The whole framework was made of iron. - Bütün iskelet demirden yapıldı.

The building will be made of concrete on a steel framework. - Yapı, çelik iskelet üzerine betondan yapılacaktır.

yapı
makeup, character, personality (of someone)
yapı
structural

Structurally it's in good shape. - Yapısal olarak iyi durumda.

This building is not structurally sound. - Bu bina yapısal olarak sağlam değil.

yapı
{i} architecture
yapı
{i} texture
yapı
{i} habit
yapı
{i} form

It is important that you attach your photo to the application form. - Başvuru formuna fotoğrafınızı yapıştırmanız önemlidir.

No formal action was taken. - Resmi bir işlem yapılmadı.

yapı
{i} make

My mother taught me how to make osechi. - Annem bana nasıl osechi yapılacağını öğretti.

He knows how to make a radio. - Nasıl bir radyo yapılacağını bilir.

yapı
(Denizbilim) strucure
yapı
(Bilgisayar) construct

Tom worked for a construction company in Boston. - Tom Boston'da bir yapı şirketi için çalıştı.

All you ever do is nitpick. I wish you could say something more constructive. - Şu ana kadar yaptığın bütün şey her şeye kusur bulmak, keşke daha yapıcı bir şey söyleyebilsen.

yapı
civil work
yapı
make-up
yapı
(Dilbilim) usage
yapı
(Politika, Siyaset) breakdown
yapı
temperament
yapı
set-up
yapı
pattern

Those who intended to stay quickly adopted the island speech patterns, while those who did not, did not. - Niyetli olmayanlar uyum sağlamazken, kalmaya niyetli olanlar adanın konuşma yapılarına çabucak uyum sağladılar.

The tourists scare away the animals and disrupt their natural activity patterns. - Turistler hayvanları korkuturlar ve onların doğal aktivite yapılarını bozarlar.

yapı
(Jeoloji) constraction
yapı
configuration

You can adjust game configuration options when starting the game for the first time. - Oyuna ilk kez başlarken oyunu yapılandırma seçeneklerini ayarlayabilirsiniz.

It is necessary to look more carefully into the demographic configuration of this region. - Bu bölgenin demografik yapısına daha dikkatli bakılması gerekir.

yapı
design
yapı
dwelling
yapı
works

It works exactly as advertised. - O tamamen reklam yapıldığı gibi çalışır.

He's making a table in his workshop. - Atölyesinde bir tablo yapıyor.

yapı
{i} conformation
yapılanma
settlement
yapı
vein
yapı
build

My father is a master builder. - Babam bir yapı ustasıdır.

This building is a capsule hotel lodging men and women. - Bu yapı erkekleri ve kadınları konaklayan kapsül bir oteldir.

yapı
morpho-
yapı
chemistry

Do you study chemistry? - Kimya öğrenimi yapıyor musun?

Tom is majoring in chemistry. - Tom kimyada ihtisas yapıyor.

yapı
stucture
yeniden yapılanmak
to restructure
yapı
corpus
yapı
composition
yapı
contexture
yapı
blood

Tom was given a blood transfusion. - Tom'a kan nakli yapıldı.

yapı
(Hukuk) construction, structure
yapı
make, origin: Alman yapısı bir tabanca a revolver made in Germany/a German-made revolver
yapı
being

Tom couldn't just sit by and watch Mary being bullied. - Tom sadece yanında oturup Mary'ye zorbalık yapılmasını izleyemedi.

As a result, people have got so used to being paid this way that they're uncomfortable with any other. - Sonuçta, insanlar kendilerine bu şekilde ödeme yapılmasına öyle alışmışlar ki başka türlüsünden rahatsız oluyorlar.

yapı
framework

The whole framework was made of iron. - Bütün iskelet demirden yapıldı.

The building will be made of concrete on a steel framework. - Yapı, çelik iskelet üzerine betondan yapılacaktır.

yapı
building, construction: Herkeste bir yapı hevesi başladı. Everyone was seized with a desire to build
yapı
build, structure; constitution; physique; frame
yapı
building, construction, edifice " bina; structure" " strüktür; fabric; configuration, conformation; (beden) build; temperament, disposition
yapı
fiber

Use the highest heat settings only when you're ironing fabrics made of natural fibers like cotton or linen. - Sadece pamuk ve keten gibi doğal liflerden yapılmış kumaşları ütülerken en yüksek ısı ayarlarını kullanın.

These warm socks are made from alpaca fiber. - Bu kışlık çoraplar alpaka liften yapılır.

yapı
disposition
yapı
edifice

The new edifice of the theatre looks very splendid. - Tiyatronun yeni yapısı çok görkemli görünüyor.

yapı
make up
yapı
fabric

Use the highest heat settings only when you're ironing fabrics made of natural fibers like cotton or linen. - Sadece pamuk ve keten gibi doğal liflerden yapılmış kumaşları ütülerken en yüksek ısı ayarlarını kullanın.

The dress is made of a thin fabric. - Elbise ince bir kumaştan yapılmıştır.

yapı
erection
yapı
fibre

These socks are made from bamboo fibre. - Bu çoraplar bambu lifinden yapılır.

yapı
habit of body
yapı
{i} strain
yapı
{i} presence
yapı
{i} quality

These hand-made articles differ in quality. - Bu el yapımı eşyalar kalite olarak farklıdır.

The life preserver must be made of high quality materials. - Cankurtaran yüksek kaliteli malzemelerden yapılmış olmalıdır.

yapı
artifact
yapı
gestalt
yapı
setup
yapı
homologue
yapı
{i} Nature

Death is a disgusting thing that nature has to hide, and it does it well. - Ölüm, doğanın gizlemesi gereken iğrenç bir şey ve bunu iyi yapıyor.

yapı
{i} organism

Visible from space, the Great Barrier Reef is the largest structure on Earth made by living organisms. - Uzaydan görülebilen Great Barrier Reef, canlı organizmalar tarafından yapılan dünyadaki en büyük yapıdır.

yapı
{i} making

Tom worries about making mistakes at work. - Tom, iş yaparken yapılan hatalardan endişeleniyor.

Peter is continually making phone calls to his mother. - Peter sürekli annesiyle telefon görüşmesi yapıyor.

yapı
{i} system

More information on the system structure is available in the Features section. - Sistem yapısı hakkında daha fazla bilgi, özellikler bölümünde mevcuttur.

I need to configure this server with an appropriate firewall system. - Uygun bir güvenlik duvarı sistemiyle bu sunucuyu yapılandırmam gerekiyor.

التركية - التركية
Yapı özelliği kazanmak, oluşmak
Yapı
örgü
Yapı
strüktür
Yapı
konstrüksiyonstrüktür
Yapı
(Hukuk) EBNİYE
Yapı
(Hukuk) STATÜ
Yapı
bina
Yapı
mimari
yapı
Bütünün bir araya getirilişinde uyulan dizge, strüktür. Ögeleriyle somut bağımlılığı olan bütün
yapı
Yapma, oluşturma, ortaya konulma, meydana getirme
yapı
Canlı bir varlığın ruh veya beden özelliklerinin tümü, bünye, strüktür: "Yapısı sağlam, güzel bir erkekti."- Y. Z. Ortaç
yapı
Parçaları ve ögeleri arasında yasaya uygunluk, durağan bağlar ve karşılıklı ilişkiler bulunan dizge veya bütün, strüktür
yapı
Barınmak veya başka amaçlarla kullanılmak için yapılmış her türlü mimarlık eseri, bina
yapı
Ögeleriyle somut bağımlılığı olan bütün
yapı
Bal peteği
yapı
Yapılmakta olan konut, yol, köprü vb. inşaat
yapı
Bütünün bir araya getirilişinde uyulan dizge, strüktür
yapı
Canlı bir varlığın ruh veya beden özelliklerinin tümü, bünye, strüktür
yapılanma
Oluşum
yapılanma
Düzenleme
yapılanma
Yapılanmak işi
yapılanmak
المفضلات