yapılandırmacı

listen to the pronunciation of yapılandırmacı
التركية - الإنجليزية
constructivist
an artist of the school of constructivism
of, or relating to constructivism
A theory of Instructional Design based on the idea that each individual constructs their own perspective of the world based their unique knowledge and experience Those who subscribe to this theory construct learning opportunities based on self-discovery, collaboration and hands-on experience
learning theory is an approach to teaching and learning based on the premise that cognition (learning) is the result of "mental construction " Students learn by fitting new information together with what they already know Constructivists believe that learning is affected by the context in which an idea is taught as well as by students' beliefs and attitudes Check the SACSA website
Referring to an educational theory (constructivism) that posits that people construct personal understanding by modifying their existing concepts (or schema) in light of new evidence and experience in order to reduce discrepancies between past knowledge and new observations This implies that students do not simply accept what has been taught, but rather shift their understanding in response to what has been taught
{i} artist of school of constructivism
An individual who aligns with a theory of learning based on the premise that knowledge is constructed by the knower Learners are seen as actively participating in seeking meaning and arriving at conclusions through a cyclical process of discovery
an advocate of constructivism
This term refers to where meaningful learning is enhanced by placing it in the social and physical context in which it will be used This approach is used in online learning to combat the barriers to learning in isolation
yapı
construction

Tom worked for a construction company in Boston. - Tom Boston'da bir yapı şirketi için çalıştı.

A new road is under construction. - Yeni bir yol yapım aşamasındadır.

yapı
structure

I studied the structure of Ainu families. - Auni ailelerinin yapısını inceledim.

Skyscrapers are beautiful structures. - Gökdelenler güzel yapılardır.

yapı
{i} mold

A man cannot be made in a mold. - Bir insan, bir kalıp içinde yapılamaz.

yapı
{i} mould
yapı
constitution

She has a robust constitution. - Onun sağlam bir yapısı var.

yapı
(a) building, edifice, (a) construction, (a) structure
yapı
building

The money was appropriated for building the gymnasium. - Para spor salonunun yapımı için ayrılmıştır.

This building is a capsule hotel lodging men and women. - Bu yapı erkekleri ve kadınları konaklayan kapsül bir oteldir.

yapı
{i} frame

I was dwarfed by his gigantic frame. - Onun dev gibi yapısı tarafından cüceleştim.

The building will be made of concrete on a steel framework. - Yapı, çelik iskelet üzerine betondan yapılacaktır.

yapı
makeup, character, personality (of someone)
yapı
structural

Structurally it's in good shape. - Yapısal olarak iyi durumda.

Esperanto is not only nominally but also structurally an international language. - Esperanto sadece nominal olarak değil aynı zamanda yapısal olarak da uluslararası bir dildir.

yapı
{i} architecture
yapı
{i} texture
yapı
{i} habit
yapı
{i} form

No formal action was taken. - Resmi bir işlem yapılmadı.

It is important that you attach your photo to the application form. - Başvuru formuna fotoğrafınızı yapıştırmanız önemlidir.

yapı
{i} make

She knows how to make candy. - Nasıl şekerleme yapılacağını bilir.

My mother taught me how to make osechi. - Annem bana nasıl osechi yapılacağını öğretti.

yapı
(Denizbilim) strucure
yapı
(Bilgisayar) construct

A new road is under construction. - Yeni bir yol yapım aşamasındadır.

The rightmost lane is now under construction. - En sağdaki şerit yapım aşamasındadır.

yapı
civil work
yapı
make-up
yapı
(Dilbilim) usage
yapı
(Politika, Siyaset) breakdown
yapı
temperament
yapı
set-up
yapı
pattern

Those who intended to stay quickly adopted the island speech patterns, while those who did not, did not. - Niyetli olmayanlar uyum sağlamazken, kalmaya niyetli olanlar adanın konuşma yapılarına çabucak uyum sağladılar.

India ink produces an interesting pattern when used as a dye. - Çini mürekkebi boya olarak kullanıldığı zaman ilginç bir yapı üretir.

yapı
(Jeoloji) constraction
yapı
configuration

It is necessary to look more carefully into the demographic configuration of this region. - Bu bölgenin demografik yapısına daha dikkatli bakılması gerekir.

You can adjust game configuration options when starting the game for the first time. - Oyuna ilk kez başlarken oyunu yapılandırma seçeneklerini ayarlayabilirsiniz.

yapı
design
yapı
dwelling
yapı
works

He works as a teacher, but actually he's a vampire. - Öğretmenlik yapıyor ama aslında bir vampir.

He's making a table in his workshop. - Atölyesinde bir tablo yapıyor.

yapı
{i} conformation
yapı
vein
yapı
build

This building is made of stone. - Bu bina taştan yapılmıştır.

They are building a house. - Onlar bir ev yapıyorlar.

yapı
morpho-
yapı
chemistry

Tom is majoring in chemistry. - Tom kimyada ihtisas yapıyor.

Do you study chemistry? - Kimya öğrenimi yapıyor musun?

yapı
stucture
yapı
corpus
yapı
composition
yapı
contexture
yapı
blood

Tom was given a blood transfusion. - Tom'a kan nakli yapıldı.

yapı
(Hukuk) construction, structure
yapı
make, origin: Alman yapısı bir tabanca a revolver made in Germany/a German-made revolver
yapı
being

Tom said he liked what she had made for dinner, but he was only being polite. - Tom onun akşam yemeği için yaptığını beğendiğini söyledi fakat o sadece kibarlık yapıyordu.

As a result, people have got so used to being paid this way that they're uncomfortable with any other. - Sonuçta, insanlar kendilerine bu şekilde ödeme yapılmasına öyle alışmışlar ki başka türlüsünden rahatsız oluyorlar.

yapı
framework

The whole framework was made of iron. - Bütün iskelet demirden yapıldı.

The building will be made of concrete on a steel framework. - Yapı, çelik iskelet üzerine betondan yapılacaktır.

yapı
building, construction: Herkeste bir yapı hevesi başladı. Everyone was seized with a desire to build
yapı
build, structure; constitution; physique; frame
yapı
building, construction, edifice " bina; structure" " strüktür; fabric; configuration, conformation; (beden) build; temperament, disposition
yapı
fiber

Use the highest heat settings only when you're ironing fabrics made of natural fibers like cotton or linen. - Sadece pamuk ve keten gibi doğal liflerden yapılmış kumaşları ütülerken en yüksek ısı ayarlarını kullanın.

These warm socks are made from alpaca fiber. - Bu kışlık çoraplar alpaka liften yapılır.

yapı
disposition
yapı
edifice

The new edifice of the theatre looks very splendid. - Tiyatronun yeni yapısı çok görkemli görünüyor.

yapı
make up
yapı
fabric

The dress is made of a thin fabric. - Elbise ince bir kumaştan yapılmıştır.

Use the highest heat settings only when you're ironing fabrics made of natural fibers like cotton or linen. - Sadece pamuk ve keten gibi doğal liflerden yapılmış kumaşları ütülerken en yüksek ısı ayarlarını kullanın.

yapı
erection
yapı
fibre

These socks are made from bamboo fibre. - Bu çoraplar bambu lifinden yapılır.

yapı
habit of body
yapı
{i} strain
yapı
{i} presence
yapı
{i} quality

Tom is doing everything within his power to improve the patients quality of life. - Tom hastaların yaşam kalitesini iyileştirmek için gücü dahilinde her şeyi yapıyor.

If you want quality, pay for it. - Eğer kalite istiyorsanız, bunun için ödeme yapın.

yapı
artifact
yapı
gestalt
yapı
setup
yapı
homologue
yapı
{i} Nature

Death is a disgusting thing that nature has to hide, and it does it well. - Ölüm, doğanın gizlemesi gereken iğrenç bir şey ve bunu iyi yapıyor.

yapı
{i} organism

Visible from space, the Great Barrier Reef is the largest structure on Earth made by living organisms. - Uzaydan görülebilen Great Barrier Reef, canlı organizmalar tarafından yapılan dünyadaki en büyük yapıdır.

yapı
{i} making

I object to his making private calls on this phone. - Ben bu telefondan özel arama yapılmasına karşıyım.

My mother is making a cake. - Annem bir pasta yapıyor.

yapı
{i} system

More information on the system structure is available in the Features section. - Sistem yapısı hakkında daha fazla bilgi, özellikler bölümünde mevcuttur.

The majority of big banks are introducing this system. - Büyük bankaların çoğunluğu bu sisteme geçiş yapıyor.

التركية - التركية

تعريف yapılandırmacı في التركية التركية القاموس.

Yapı
örgü
Yapı
strüktür
Yapı
konstrüksiyonstrüktür
Yapı
(Hukuk) EBNİYE
Yapı
(Hukuk) STATÜ
Yapı
bina
Yapı
mimari
yapı
Bütünün bir araya getirilişinde uyulan dizge, strüktür. Ögeleriyle somut bağımlılığı olan bütün
yapı
Yapma, oluşturma, ortaya konulma, meydana getirme
yapı
Canlı bir varlığın ruh veya beden özelliklerinin tümü, bünye, strüktür: "Yapısı sağlam, güzel bir erkekti."- Y. Z. Ortaç
yapı
Parçaları ve ögeleri arasında yasaya uygunluk, durağan bağlar ve karşılıklı ilişkiler bulunan dizge veya bütün, strüktür
yapı
Barınmak veya başka amaçlarla kullanılmak için yapılmış her türlü mimarlık eseri, bina
yapı
Ögeleriyle somut bağımlılığı olan bütün
yapı
Bal peteği
yapı
Yapılmakta olan konut, yol, köprü vb. inşaat
yapı
Bütünün bir araya getirilişinde uyulan dizge, strüktür
yapı
Canlı bir varlığın ruh veya beden özelliklerinin tümü, bünye, strüktür
yapılandırmacı
المفضلات