If you see a mistake, then please correct it.
- Eğer bir yanlış görürsen sonra lütfen düzelt.
To make mistakes is not always wrong.
- Hatalar yapmak her zaman yanlış değildir.
She told me how it was wrong to steal.
- O bana hırsızlığın ne kadar yanlış bir şey olduğunu anlattı.
Correct me if I am wrong.
- Eğer yanlış yaparsam beni düzelt
A new study suggests that hospital records for patients older than 65 are often incorrect, which may lead to serious treatment errors.
- Yeni bir çalışma 65'ten daha büyük hastaların hastane kayıtlarının çoğunlukla yanlış olduğunu ortaya atmaktadır, bu durum ciddi tedavi hatalarına yol açabilir.
This is not an error.
- Bu bir yanlış değildir.
A new study suggests that hospital records for patients older than 65 are often incorrect, which may lead to serious treatment errors.
- Yeni bir çalışma 65'ten daha büyük hastaların hastane kayıtlarının çoğunlukla yanlış olduğunu ortaya atmaktadır, bu durum ciddi tedavi hatalarına yol açabilir.
He broke the machine by using it incorrectly.
- O, yanlış kullanarak makineyi bozdu.
The contestant made two false starts.
- Yarışmacı, iki yanlış start yaptı.
She was disqualified from the race for two false starts.
- O, iki yanlış başlama yüzünden yarıştan diskalifiye edildi.
I took his umbrella by mistake.
- Yanlışlıkla onun şemsiyesini aldım.
To make mistakes is not always wrong.
- Hatalar yapmak her zaman yanlış değildir.
I believe this is inaccurate.
- Bunun yanlış olduğuna inanıyorum.
The wall clock of the living room is inaccurate.
- Oturma odasının duvar saati yanlış.
Nothing could be more misguided.
- Hiçbir şey daha yanlış yönlendirilmiş olamazdı.
Something seemed amiss.
- Bir şey yanlış görünüyordu.
Something amiss was going on.
- Yanlış bir şeyler oluyordu.
Some bugs were fixed.
- Bazı yanlışlar düzeltildi.
Two wrongs do make a right.
- İki yanlış bir doğru eder.
Two wrongs don't make a right.
- İki yanlış bir doğru etmez.
With all his faults, he is respected by everybody.
- Tüm yaptığı yanlışlarına rağmen, herkes tarafından saygı duyulur.
It's my fault. You haven't done anything wrong.
- O benim hatam. Yanlış bir şey yapmadın.
Your policy is mistaken.
- Senin politikan yanlış.
Tom is often mistaken for a student.
- Tom sık sık yanlışlıkla bir öğrenciye benzetilir.
You were wrongly accused.
- Sen yanlış yere suçlandın.
Having been wrongly addressed, the letter never reached him.
- Adresi yanlış belirtilen mektup, ona hiçbir zaman ulaşmadı.
Tom thinks that doing that is a bad idea.
- Tom bunu yapmanın yanlış bir fikir olduğunu düşünüyor.
The bad thing about inferiority complexes is that the wrong people have them.
- Aşağılık kompleksleri hakkında kötü şey onlara yanlış insanların sahip olması.