yabancılaştı

listen to the pronunciation of yabancılaştı
التركية - الإنجليزية
alienated
Isolated; excluded; estranged
Simple past tense and past participle of alienate
past of alienate
= In insurance, this term describes property that an insured no longer owns or holds title to Generally a Public Liability policy will cover the insured's liability for premises alienated by him
In insurance, this term describes property that an insured no longer owns or holds title to Generally a Public Liability policy will cover the insured's liability for premises alienated by him (G)
{s} estranged, separated
caused to be unloved socially disoriented; "anomic loners musing over their fate"; "we live in an age of rootless alienated people
socially disoriented; "anomic loners musing over their fate"; "we live in an age of rootless alienated people"
caused to be unloved
yabancı
stranger

A dog barks at strangers. - Bir köpek yabancılara havlar.

The man was a total stranger. - Adam tam bir yabancıydı.

yabancı
foreigner

Foreigners astound me. - Yabancılar beni şaşırtır.

A foreigner? And where are you from? - Yabancı mısın? Nerelisiniz?

yabancı
foreign

It's hard to learn a foreign language. - Yabancı dil öğrenmek zordur.

Don't poke fun at foreigners. - Yabancılarla alay etme.

yabancı
{s} strange

A stranger tapped me on the shoulder from behind. He must have mistaken me for someone else. - Bir yabancı omzuma arkadan dokundu. Beni başka birisiyle karıştırmış olmalı.

The man was a total stranger. - Adam tam bir yabancıydı.

yabancı
unknown
yabancı
{i} alien

Aliens prevented a major war on Earth by hidden manipulation. - Yabancılar gizli bir manipülasyonla dünyadaki büyük bir savaşı önledi.

The Earth is under attack by alien invaders. - Dünya yabancı işgalciler tarafından saldırı altında.

yabancı
exterior
yabancı
offshore
yabancı
peregrine
yabancı
unfamiliar

I'm unfamiliar with that term. - Ben bu terime yabancıyım.

The voice on the phone was unfamiliar to me. - Telefondaki ses bana yabancıydı.

yabancı
the stranger
yabancı
gringo
yabancı
(Hukuk) foreigner, alien
yabancı
outsider

Tom will always be an outsider. - Tom her zaman bir yabancı olacak.

I feel like an outsider. - Kendimi bir yabancı gibi hissediyorum.

yabancı
outlandish
yabancı
exotic
yabancı
strange, exotic; foreign, alien; stranger; foreigner ecnebi
yabancı
xeno

They tried to hide their xenophobia. - Onlar yabancı düşmanlıklarını saklamaya çalıştılar.

Xenophobia is a widespread attitude in ghettos. - Yabancı düşmanlığı gettolarda yaygın bir tutumdur.

yabancı
tramontane
yabancı
stranger; foreigner, alien
yabancı
foreign, alien
yabancı
gook
yabancı
unfamiliar, strange
yabancı
unco
yabancı
extraneous
yabancı
wog
yabancı
nonresident
yabancı
barbarous
yabancı
external
yabancı
wop
yabancı
barbarian
التركية - التركية

تعريف yabancılaştı في التركية التركية القاموس.

Yabancı
il
Yabancı
elgin
Yabancı
el
Yabancı
çıtak
Yabancı
bigane
Yabancı
yad
Yabancı
(Osmanlı Dönemi) ACEMÎ
Yabancı
oba
yabancı
Belli bir yere veya kimseye özgü olmayan
yabancı
Aileden, çevreden olmayan (kimse veya şey), özge: "Ben, yabancı bir adam, neme lazım, hiç sesimi çıkarmadım."- M. Ş. Esendal
yabancı
Tanınmayan, bilinmeyen
yabancı
Tanınmayan, bilinmeyen: "Yabancı müşteri giremezdi kapısından
yabancı
Bir konuda bilgisi, tecrübesi olmayan
yabancı
Aileden, çevreden olmayan (kimse veya şey), özge
yabancı
Başka bir milletten olan, başka bir milletle ilgili olan (kimse), bigâne, ecnebi: "Bu toprak bizimdir, içinde yabancının işi yok."- R. E. Ünaydın
yabancı
Bir konuda bilgisi, deneyimi olmayan
yabancı
Başka bir milletten olan, başka bir milletle ilgili olan (kimse), bigâne, ecnebi
yabancı
Aynı türden, aynı çeşitten olmayan
yabancı
Gelenler hep edebiyat adamlarıydı."- Y. Z. Ortaç