Here's the house where he lived.
- İşte onun yaşadığı ev.
She asked him where he lived.
- O, ona nerede yaşadığını sordu.
Mike has a friend who lives in Chicago.
- Mike'ın Şikago'da yaşayan bir arkadaşı var.
Gerhard Schroeder is the first German chancellor not to have lived through World War II.
- Gerhard Schröder, II. Dünya Savaşı boyunca yaşamayan ilk şansölyedir.
I think that our living together has influenced your habits.
- Sanırım birlikte yaşamamız senin alışkanlıklarını etkiledi.
I like living with you.
- Seninle yaşamaktan hoşlanıyorum.
Long live the Tatoeba Project!
- Çok yaşa Tatoeba Projesi!
Long live the Soviet Union!
- Çok yaşa Sovyetler Birliği!
Hurray! I have found it!
- Yaşasın! Ben onu buldum!
Tom knows a man who lives in Boston.
- Tom Bostonda yaşayan bir adam tanıyor.
We love our mother almost without knowing it, without feeling it, as it is as natural as to live.
- Biz neredeyse bilmeden, hissetmeden annemiz severiz, çünkü o yaşamak kadar doğaldır.
What animals inhabit those islands?
- Şu adalarda hangi hayvanlar yaşar?
The region has never been inhabited by people.
- Bölgede insanlar hiç yaşamadı.