yağdırmak

listen to the pronunciation of yağdırmak
التركية - الإنجليزية
hail
rain

How many sacrificial lambs do we need to bring the rain back? - Tekrar yağmur yağdırmak için kaç tane kurbanlık kuzuya ihtiyacımız var?

volley forth
to shower
hurl
pelt
to cause (rain, snow, hail, etc.) to fall
to rain, shower (something) on
heap up
pour
volley out
shower
pour forth
flood
pour out
volley
showering
swamp
hail down
heap
yağ
oil

Oil and water don't blend. - Su ve yağ birbirine karışmaz.

4. Heat the sesame oil in the wok and melt the butter. - 4. Susam yağını wokta ısıtın ve tereyağını eritin.

yağ
fat

You had better cut out the fat. - Yağı kesip çıkarsan iyi olur.

This is a rather fatty cut of meat. - Bu oldukça yağlı bir et parçası.

yağdırmak (hediye)
load with
yağ
{i} grease

The machine was clogged with grease. - Makine, yağdan tıkanmış.

yağ
flattery

Flattery won't get you anything. - Yağcılık sana hiçbir şey getirmeyecek.

Imitation is the sincerest form of flattery. - Taklit en samimi yağcılık biçimidir.

yağ
essential oil
yağ
ointment
yağ
(Otomotiv,Teknik) lube oil
yağ
(Biyokimya) lipid
yağ
shortening
yağ
the fat
ateş yağdırmak
1. to shoot repeatedly and continuously. 2. to rant and rave at everybody
ceza yağdırmak
dish out penalties
emir yağdırmak
boss over
emirler yağdırmak
order about
emirler yağdırmak
give orders
emirler yağdırmak
boss about
kurşun yağdırmak
to rain bullets (on)
küfür yağdırmak
pour out
küfür yağdırmak
pour forth
yağ
oil; fat; grease; tallow; suet
yağ
tallow
yağ
auto. motor oil; lubricating grease
yağ
(cooking) oil; shortening; grease; fat; lard; butter; margarine, oleo, oleomargarine
yağ
oil; fat; grease; lubricant; ointment; mineral/vegetable oil; attar, essential oil; flattery, blarney
yağ
adipose
yağ
slush
yağ
(Anatomi) adeps
yağ
dripping
yağdırma
volley
التركية - التركية
Bol miktarda vermek, sağlamak
Yağmasını sağlamak
Çok sayıda ortaya koymak, sürmek
Vermek, söylemek
Vermek, söylemek: "Cemal Paşa, çılgın, Adana'ya, Afyon'a şiddetle emirler yağdırıyordu."- F. R. Atay. Çok sayıda ortaya koymak, sürmek: "Çorbada tuzum bulunsun diyen para, eşya yağdırmıştı."- T. Buğra
Bir şeyi aralıksız ve çok sayıda atmak, indirmek, savurmak
yağ
Birleşiminde stearik, oleik, palmitik asitlerle gliserin bulunan ve bunların oranlarına göre kıvamları değişen bitkisel veya hayvansal madde
yağ
Vücudun, atılması gereken amonyak, üre gibi bazı maddelerini içine alarak deriden sızan ve ter kokusunu veren madde
yağ
Birleşiminde stearik, oleik, palmitik asitlerle gliserin bulunan ve bunların oranlarına göre kıvamları değişen bitkisel veya hayvansal madde: "Yağ gelen yerden bal esirgenmez."- Atasözü
yağ
Vazelin, mazot gibi fizik nitelikleriyle yağları andıran ve sanayide kullanılan mineral madde: "Yağı tükenmiş motor gibi duraklamış, kalmıştı."- E. E. Talu
yağ
Güzel kokulu bitkilerden çıkarılan uçucu, kokulu ve sıvı madde
yağ
Vazelin, mazot gibi fizik nitelikleriyle yağları andıran ve sanayide kullanılan mineral madde
yağ
Itırlı bitkilerden çıkarılan uçucu, kokulu ve sıvı madde
yağdırma
Yağdırmak işi
yağdırmak
المفضلات