He is, so to speak, a walking dictionary.
- Tabiri caizse, o yürüyen bir sözlüktür.
The girl walking with Ken is May.
- Ken ile yürüyen kız May'dir.
The escalator suddenly stopped.
- Yürüyen merdiven aniden durdu.
When riding the escalator, please hold the handrail and stand inside the yellow line.
- Yürüyen merdivene binerken lütfen tırabzanı tut ve sarı çizginin içinde dur.
We've walked all around the lake.
- Biz gölün etrafında yürüdük.
We have walked all around the lake.
- Biz gölün etrafında yürüdük.
I watched John and Mary walking hand in hand.
- John ve Mary'nin el ele yürüyüşünü izledim.
Walking from the station to the house takes only five minutes.
- İstasyondan yürüyerek eve gitmek sadece beş dakika.
In order to swim, you have to learn to tread water first.
- Yüzme öğrenmek için öncelikle suda yürümeyi öğrenmelisin.
Do not walk outside this area.
- Bu alanın dışında yürümeyin.