تعريف yürümek في التركية الإنجليزية القاموس.
- walk
He had been walking for hours.
- O saatlerdir yürümekteydi.
The man didn't feel like walking all the way; so he took the bus.
- Adam bütün yolu yürümek istemedi;bu yüzden otobüse bindi.
- step
- (Konuşma Dili) (for something) to vanish; (for something) to be stolen, be swiped
- (for something) to move forward, go forward, go on, advance
- pace
- to go so far as to (do something)
- (for someone) to resign his job, quit
- to march
- slang to die, pass away
- (for soldiers) to march on, advance on (a place)
- toddle
- (for interest on money) to accumulate
- to walk
It takes twenty minutes to walk from the station to school.
- İstasyondan okula yürümek yirmi dakika sürer.
As there was no bus service, we had to walk all the way to the station.
- Otobüs servisi olmadığı için, biz, istasyona giden bütün yolu yürümek zorunda kaldık.
- (for something) to continue or go on (in a certain manner)
- to walk across, cross. Yürü! Get going!/Get moving! (Allah) yürü ya kulum demiş. (Konuşma Dili) For some reason or other God has seen fit to make him successful and wealthy
- step up
- to walk; to march; to advance, to make progress
- (for a machine) to function, work, run
- (for something) to go well, go as it should
- (for a vehicle) to run on, be powered by
- hike
I like to hike in the mountains.
- Ben dağlarda yürümekten hoşlanırım.
- tread
- have a walk
- ankle
A sprained ankle disabled him from walking for a month.
- Burkulmuş bir ayak bileği onu bir ay yürümekten alıkoydu.
- to make haste, hurry, go quickly
- (for a tree's sap) to rise: Dallara su yürümeye başladı. The sap's begun to rise
- walk out
- get around
- stir one's stumps
- march
- trod
- tramp
- advance
- (deyim) foot it
- work
- move
- ramble on
- get about
- proceed
- truck
- yürüme
- walking
The man didn't feel like walking all the way; so he took the bus.
- Adam bütün yolu yürümek istemedi;bu yüzden otobüse bindi.
Walking is good exercise.
- Yürümek iyi egzersizdir.
- yürüme
- walk
She likes to walk alone.
- O tek başına yürümeyi sever.
She did not walk to the gym.
- O, spor salonuna yürümedi.
- yürümek istemeyen
- balky
- yürümek için çok mu uzak
- Is it too far to walk
- yürü
- {f} walk
We have walked all around the lake.
- Biz gölün etrafında yürüdük.
She likes to walk alone.
- O tek başına yürümeyi sever.
- uygun adım yürümek
- march
- suda yürümek
- wade
- bata çıka yürümek
- flounder
- ayaklarını sürüyerek yürümek
- scuff
- gizlice yürümek
- slink
- hızlı yürümek
- step out
- paytak paytak yürümek
- waddle
- yürü
- {f} walking
He is used to walking long distances.
- O uzun mesafe yürümeye alışkın.
I watched John and Mary walking hand in hand.
- John ve Mary'nin el ele yürüyüşünü izledim.
- nefes nefese yürümek
- puff
- parmak uçlarında yürümek
- tiptoe
- sessizce yürümek
- pad
- yürü
- {f} tread
In order to swim, you have to learn to tread water first.
- Yüzme öğrenmek için öncelikle suda yürümeyi öğrenmelisin.
- yürü
- trod
- yürü
- trodden
- yürü
- walk out
Do not walk outside this area.
- Bu alanın dışında yürümeyin.
- aksamadan yürümek
- walk without a limp (ayağı)
- aksamadan yürümek
- run without fail (işler)
- kasıla kasıla yürümek
- Swagger
- yavaş yürümek
- to walk slowly
- yürü
- amble
- üzerine yürümek
- tread on
- ayaklarını sürterek yürümek
- shamble
- ayaklarının ucuna basarak yürümek
- to tiptoe
- ayakucuna basarak yürümek
- to walk on tiptoe
- ayağını sürüyerek yürümek
- trapse
- ayağını sürüyerek yürümek
- traipse
- azametle yürümek
- flounce
- azametle yürümek
- sweep
- ağır adımlarla yürümek
- tramp
- ağır adımlarla yürümek
- clump
- ağır adımlarla yürümek
- stalk
- ağır ağır yürümek
- potter along
- ağır yürümek
- plod
- ağır yürümek
- go at a walk
- bacaklarını ayırarak yürümek
- straddle
- badi badi yürümek
- to waddle
- badi badi yürümek
- shamble
- badi badi yürümek
- paddle
- bata çıka yürümek
- wallop
- dikkatsizce yürümek
- jaywalk
- doğru yürümek
- step up to
- e yürümek
- step up to
- el yordamı ile yürümek
- grope about
- fırlayıp yürümek
- flounce
- güm güm basarak yürümek
- pound along
- hantal hantal yürümek
- lumber along
- hantal hantal yürümek
- lump along
- hantal hantal yürümek
- lumber
- havalı yürümek
- prance
- hoplaya zıplaya yürümek
- galumph
- hızlı yürümek
- walk quickly
- hızlı yürümek
- leg
- hızlı yürümek
- be a good walker
- hızlı yürümek
- leg it
- hızlı yürümek
- trot
- iyi yürümek
- be a good goer
- izinde/inden yürümek
- to follow the example (of another)
- izinden yürümek
- to follow in sb's footsteps
- kamışa su yürümek
- slang (for a boy) to reach the age of puberty
- kar ayakkabısı ile yürümek
- snowshoe
- kasıla kasıla yürümek
- prance
- kasıla kasıla yürümek
- to swagger, to strut
- kedi gibi sessizce yürümek
- pussyfoot
- kurumla yürümek
- strut
- kıvır kıvır yürümek
- to wriggle one's hips as one walks
- paldır küldür yürümek
- to stump
- paytak paytak yürümek
- to waddle
- paytak paytak yürümek
- shamble
- pıt pıt yürümek
- to walk with light, quick steps
- pıtı pıtı yürümek
- to walk with light, quick steps
- pıtır pıtır yürümek
- to walk with light, quick steps
- rahvan gitmek/yürümek
- (for a horse) to go at an amble, amble
- sallana sallana yürümek
- to amble
- sallana sallana yürümek
- potter along
- sallana sallana yürümek
- amble
- sersem sersem yürümek
- falter
- sessizce yürümek
- pussyfoot
- sokak boyunca yürümek
- walk-up
- suda yürümek
- squelch
- suda yürümek
- slush
- suda yürümek
- slop
- suda yürümek
- slosh
- sıra ile yürümek
- file
- sırt çantası ile yürümek
- backpack it
- tek sıra halinde yürümek
- defile
- topallayarak yürümek
- stump
- tıkır tıkır yürümek
- patter
- tıpış tıpış gitmek/yürümek
- to patter, move with pattering footsteps
- tıpış tıpış yürümek
- toddle
- tıpış tıpış yürümek
- to toddle
- tıpış tıpış yürümek
- patter
- uygun adım yürümek
- keep step with
- uygun adım yürümek
- keep step
- uzun adımlarla yürümek
- stride out
- vıcık vıcık yerde yürümek
- squish
- yavaş yavaş yürümek
- go at a walk
- yorgun argın yürümek
- trudge
- yürü
- saunter
- yürüme
- toddle
The toddler wobbled when he first stood up.
- Yürümeye başlayan çocuk ilk ayağa kalktığında yalpaladı.
In his forties and fifties, a man is still a toddler.
- Bir adam kırklı ve ellili yaşlarında hala yürümeye başlayan bir çocuktur.
- zorla yürümek
- slog away
- zorla yürümek
- trudge
- zorla yürümek
- slog on
- zıplayarak yürümek
- galumph
- çalımla yürümek
- strut
- çamurda yürümek
- wade
- çamurda yürümek
- puddle about
- çamurda yürümek
- squelch
- çamurda yürümek
- slosh
- çevresini yürümek
- circumambulate
- önüne bakmadan yürümek
- jaywalk
- üstüne yürümek
- come for
- üstüne yürümek
- come at
- üzerinde yürümek
- tread on
- ıkıl ıkıl yürümek
- to toil
- şap şap yürümek
- squish