without others or anything further; exclusively

listen to the pronunciation of without others or anything further; exclusively
الإنجليزية - التركية

تعريف without others or anything further; exclusively في الإنجليزية التركية القاموس.

only
sırf
only
yalnızca

Partide yalnızca altı kişi vardı. - Only six people were present at the party.

Yalnızca birkaç kişi vaktinde geldi. - Only a few people showed up on time.

only
sadece

Etli pilav sekiz yuan. Vejetaryen pilav sadece dört yuan. - The pulao with meat is eight yuan. The vegetarian pulao is only four yuan.

İstasyondan yürüyerek eve gitmek sadece beş dakika. - Walking from the station to the house takes only five minutes.

only
sade

Etli pilav sekiz yuan. Vejetaryen pilav sadece dört yuan. - The pilaf with meat is eight yuan. The vegetarian pilaf is only four yuan.

Sadece birkaç kişi beni anladı. - Only a few people understood me.

only
yalnız

Yalnızca birkaç kişi vaktinde geldi. - Only a few people showed up on time.

Partide yalnızca altı kişi vardı. - Only six people were present at the party.

only
{s} biricik

Sen onun biricik arkadaşıydın. - You were his only friend.

O, biricik oğlunu gömdü. - She has buried her only son.

only
{s} bir tek, eşsiz, biricik, yegâne. z
only
bağlaç bir tek
only
safi
only
bir tek

Herkesin gidebileceği bir evi, sığınabileceği bir yuvası var. Benim evim çöllerdir, yurdum çorak topraklar. Kuzey rüzgarı ışığım, yağmurda bir tek paklanırım. - Everyone has a house to go to, a home where they can find shelter. My house is the desert, my home the barren heath. The north wind is my fire, the rain my only bath.

Tek tekerlekli bir bisikletin sadece bir tekeri vardır. - A unicycle has only one wheel.

only
ne var ki
only
{s} ancak

Ancak uzun bir tartışmadan sonra bir sonuca vardılar. - Only after a long dispute did they come to a conclusion.

O tür bir şeyi yapmaya ancak Tom'un cesareti vardı. - Only Tom would have the guts to do that kind of thing.

only
ama

İstasyona aceleyle gittik, ama treni kaçırdık. - We hurried to the station only to miss the train.

Sadece tek ağzım ama iki kulağım var. - I only have one mouth, but I have two ears.

only
bağlaç bundan başka
only
daha

Tom'un Boston'da sadece bir gecesi daha var. - Tom has only one more night in Boston.

Yani sonuçta, Web'i dil öğrenmede daha iyi bir yer yapmak için biz Tatoeba ile sadece temelleri inşa ediyoruz. - So ultimately, with Tatoeba we are only building the foundations… to make the Web a better place for language learning.

only
(bağlaç) yalnız, ama, fakat
الإنجليزية - الإنجليزية
only

my heart is hers, and hers only.

without others or anything further; exclusively
المفضلات