O, partide o kadar komikti ki gerçekten gülmeme engel olamadım.
- He was so funny at the party that I simply couldn't restrain my laughter.
Hastalar çoğunlukla sadece hastalıklarına boyun eğdikleri için ölürler.
- Patients often die simply because they yield to their diseases.
Tatoeba'nın çok dilli olmasının nedeni budur. Fakat o tür çok dilli değil. Dillerin sadece birlikte eşleştirildiği ve bazı çiftlerin geride bırakıldığı tür değil.
- This is why Tatoeba is multilingual. But not that kind of multilingual. Not the kind where languages are simply being paired up together, and where some pairs are left behind.
Basitçe yeterli zaman yok.
- There's simply not enough time.
Basitçe vaz geçemezsin.
- We can't simply give up.
Lütfen onu daha sade bir şekilde açıklar mısın?
- Would you please explain it more simply?
Şunu kabul edelim ki bu cümle tamamen kötü.
- Let's face it: this sentence is simply bad.
Geçen gün onun bize söylediğinin tamamen bir anlamı yok, değil mi?
- What he told us the other day simply doesn't make sense, does it?