Hayat bana şu üç kelimeyi öğretti: Hayat devam ediyor.
- Das Leben lehrte mich drei Worte: Das Leben geht weiter.
Mücadele devam ediyor!
- Der Kampf geht weiter!
Bütün duvar boyunca karalamalar vardı.
- There were scribbles all along the wall.
İsa, Galilee Denizi boyunca geçerken, Simon ve kardeşi Andrew'in göle bir ağ attıklarını gördü.
- As Jesus passed along the Sea of Galilee, he saw Simon and his brother Andrew casting a net into the lake.
Kamerayı yanına almayı unutma.
- Don't forget to take along the camera.
Köpeğimi yanımda getireceğim böylece onunla tanışabilirsin. Ne! Buraya hayvan getirmeye yeltenme!
- I'll bring my dog along, so you can meet him. What?! Don't you dare bring that animal here!
Tom'u kim buraya davet etti?
- Who invited Tom along?
Tom ve Mary çok tartışırlar ama yine de birlikte oldukça iyi geçinirler.
- Tom and Mary argue a lot, but they still get along quite well together.
Benim Japon öğretmenim fiil çekimlerini hatırlamamıza yardımcı olan bir şarkı kullanırdı. Hiç kimse gerçekten birlikte söylemezdi.
- My Japanese teacher used to use a song to help us remember verb conjugations. No one really sang along.
Yanında okuyacak bir şey getir.
- Bring along something to read.
Tom'a Mary'yi yanında getirmesini söyle.
- Tell Tom to bring Mary along.
Tokyo'nun yanı sıra Osaka bir ticaret merkezidir.
- Along with Tokyo, Osaka is a center of commerce.
They don't realize that they're being used as pawns to obtain a wider political objective.
- Sie machen sich nicht bewusst, dass sie als Bauern geopfert werden sollen, um ein weiterreichendes politisches Ziel zu erlangen.
My horizons are broader than your pupils after cannabis consumption!
- Mein Horizont ist weiter als deine Pupillen nach dem Cannabiskonsum!
I am fond of soccer, rugby, football, and so on.
- Ich mag Fußball, Rugby, Football und so weiter.
He can play the piano, the flute, the guitar, and so on.
- Er kann Klavier, Querflöte, Gitarre und so weiter spielen.