Bu sıcaklık dayanılmaz.
- This heat is unbearable.
Hatta Tom bu sıcaklıkta çalışamayacağını söylüyor.
- Tom says he can't even work in this heat.
Tom'un Mary ile ateşli bir tartışması vardı.
- Tom had a heated argument with Mary.
John odaya girdiğinde Tom ve Marry ateşli bir tartışmanın ortasındaydı.
- Tom and Mary were in the middle of a heated argument when John walked into the room.
Tom says that digital audio lacks the warmth of vinyl records.
- Tom meint, dass digitalen Tonträgern die Wärme einer Schallplatte fehlt.
He felt the warmth of the sun on his skin.
- Er spürte die Wärme der Sonne auf seiner Haut.