versin

listen to the pronunciation of versin
التركية - الإنجليزية

تعريف versin في التركية الإنجليزية القاموس.

bereket versin ki
fortunately

Fortunately, no lives were lost. - Bereket versin ki, hiçbir can kaybı olmadı.

Fortunately, Tom didn't die in the accident. - Bereket versin ki Tom kazada ölmedi.

Allah belasını versin
(Konuşma Dili) Damn him!
allah belânı versin
damn you
allah belâsını versin
Damn it!
ver
give

I think I'm gonna sneeze. Give me a tissue. - Sanırım hapşıracağım... Bana bir mendil ver.

Fahrenheit is a German inventor who invented the thermometer. At the same time, his name is given to a unit of temperature. - Fahrenheit, termometreyi bulan Alman bir mucittir. Aynı zamanda onun ismi bir sıcaklık birimine verilmiştir.

allah belanı versin!
god damn you!
allah belanı versin!
blast you!
allah belasını versin!
damn!
allah belasını versin!
plague take it!
allah belasını versin!
damn him!
allah belasını versin!
plague on it!
allah belasını versin!
(Argo) damn it!
allah müstahakını versin
damn it!
allah müstahakını versin
damn him!
allah müstahakını versin
damn her!
allah sabır versin
may god give you patience
allah versin
ask god for it
allah versin
may god help you!
allah versin
may you enjoy it!
allah versin
not me!
bereket versin
thank you
ver
(Bilgisayar) export

The export of arms was not allowed. - Silah ihracatına izin verilmedi.

Our negotiations to lower export taxes suffered a big setback. - İhracaat vergilerini düşürme müzakerelerimiz büyük bir başarısızlıkla sonuçlandı..

ver
(Bilgisayar) issue

I can't answer this question. I don't know anything about those issues. - Ben bu soruya cevap veremem. Bu konular hakkında hiçbir şey bilmiyorum.

One of the big issues in the campaign was taxes. - Kampanyadaki en büyük konulardan birisi vergiydi.

ver
(Bilgisayar) export as
ver
{f} given

Fahrenheit is a German inventor who invented the thermometer. At the same time, his name is given to a unit of temperature. - Fahrenheit, termometreyi bulan Alman bir mucittir. Aynı zamanda onun ismi bir sıcaklık birimine verilmiştir.

Allen was given a problem that was impossible to solve. - Allen'e çözülmesi imkânsız bir problem verilmişti.

ver
{f} rendering
ver
render

I cannot render a judgment on that. - Bu konuda bir karar veremiyorum.

ver
{f} giving

He responded by giving the OK gesture. - EVET işareti vererek yanıtladı.

Television is a very important medium for giving information. - Televizyon bilgi vermek için çok önemli bir araçtır.

ver
gave

She gave him a watch. - O, ona bir saat verdi.

My uncle gave him a present. - Amcam ona bir hediye verdi.

ver
{f} grant

I took it for granted that she would agree with me. - Bana katılmayacağına hiç ihtimal vermemiştim.

The college granted him a scholarship. - Üniversite ona bir burs verdi.

ver
brought forth
ver
mete out
ver
favour with
ver
bestow

The college bestowed an honorary degree on him. - Üniversite ona fahri doktora unvanı verdi.

The manager bestowed a trophy on him. - Müdür ona bir kupa verdi.

ver
bring forth
Allah Belasını versin
dadgummit

God damn it in küfür etmeden söylenişi.

allah kolaylık versin
Let God ease
allah rahatlık versin
Let God give comfort
ver
granted

We were granted the privilege of fishing in this bay. - Bize bu koyda özel balık tutma izni verildi.

He'll be granted American citizenship. - Ona Amerikan vatandaşlığı verilecek.

Allah akıllar / akıl fikir versin
(Konuşma Dili) Where is your good sense? l am surprised at you/him
Allah belanı versin / vermesin
(Konuşma Dili) God damn you!
Allah belanı versin!
God damn you!, blast you!
Allah belasını versin!
Damn!, Damn him!
Allah cezanı versin / vermesin
(Konuşma Dili) God damn you
Allah ecir sabır versin
May God give you/him patience (said in condolence)
Allah gecinden versin
May God ordain it to be late (used when mentioning death)
Allah herkesin gönlüne göre versin
May God grant the wishes of everyone
Allah müstahakını versin
damn him!, damn her!, damn it!
Allah sabır versin
(lar) may God give you patience
Allah versin
a) ask God for it, not me!, may God help you! b) may you enjoy it!
Allah ömürler versin
(uzun) may God give you (him/her) a long life!
Bereket versin
(said by a person who receives money to the other) Thank you
akıl fikir mind: Allah akıl fikir versin
May God cause you to think straight! Aklın fikrin neredeydi? Why didn't you think? Cafer'in aklı fikri tiyatroda. All Cafer thinks about is the theater
allah belamı versin!
(Argo) damn me!
allah belanızı versin
god damn you
allah belasını versin
damned
allah belânı versin
drat you
allah belânı versin
god curse you
allah belâsını versin
the Devil
allah belâsını versin
a plague on him
allah belâsını versin
dash it
allah belâsını versin
curse him
allah belâsını versin
dash it all
allah gönlüne göre versin
may the lord reward you
allah kolaylık versin
may god make it easy for you
allah ne muradın varsa versin
may the lord reward you
allah uzun ömür versin
may god give you a long life
allah uzun ömür versin
banzai
allah uzun ömürler versin
may god give you a long life
allah ömürler versin
may god give you a long life
bereket versin
thank heaven
bereket versin
see bereket ki
bereket versin ki
Thank goodness .../Thank God ...: Bereket ki kafa kağıdımı unutmadım. - Thank goodness I didn't forget my identity card
bereket versin ki
it's a good job that
bereket versin ki
luckily

The guests have arrived early, but luckily I had already finished cooking. - Misafirler erken geldi, ama bereket versin ki ben zaten yemek yapmayı bitirmiştim.

Luckily, both of the drivers were wearing seat belts. - Bereket versin ki iki şoför de emniyet kemeri takıyordu.

bereket versin ki
happily

Happily, everyone rescued from the sea are alive and well. - Bereket versin ki, denizden kurtarılan herkes hayatta ve iyi.

Happily, the workaholic did not die. - Bereket versin ki, işkolik ölmedi.

bereket versin! Enjoy it!/May you benefit from it!
(said by a seller to a customer at the conclusion of a sale)
onun allah belasını versin!
confound him
ver
seise
ver
favourwith
ver
reach

The people crowded round the injured man, but they made way for the doctor when he reached the scene of the accident. - İnsanlar yaralı adamın etrafına toplandılar fakat doktor olay yerine yaklaştığında ona yol verdiler.

She did not decide to be a singer until she reached the age of twenty. - O yirmi yaşına ulaşıncaya kadar bir şarkıcı olmaya karar vermedi.

ver
cede
الإنجليزية - الإنجليزية
التركية - التركية

تعريف versin في التركية التركية القاموس.

VER
(Osmanlı Dönemi) f. "Sahib, mâlik; anlamlarına gelir ve birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Dâniş-ver $ : Âlim. Suhan-ver $ : Edip, şâir
VER
(Osmanlı Dönemi) (-) f. "Sahib, mâlik; anlamlarına gelir ve birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Dâniş-ver Âlim. Suhan-ver Edip, şâir
الإنجليزية - التركية

تعريف versin في الإنجليزية التركية القاموس.

ver
(Bilgisayar) sürüm

Bu sözlük en son sürüm değil. - This dictionary isn't the most recent version.

Tatoeba'nın yeni sürümünü görmeye çok sabırsızlanıyorum. - I'm very impatient to see the new version of Tatoeba.

versin
المفضلات