Sana bir zahmet çıkarmak istemiyorum.
- I don't want to put you to any trouble.
Seni çıkarmak istemiyorum.
- I don't want to put you out.
Belki onu başımdan atmak için bir şey yaptım.
- Maybe I did something to put him off.
Canlı bir ıstakozu kaynar su dolu bir kaba atmak acımasızca.
- It's cruel to put a live lobster into a pot of boiling water.
Hayatının onun ellerine bırakmak istediğinden emin misin?
- Are you sure you want to put your life in her hands?
Ben geçmişi arkamızda bırakmak istiyorum.
- I'd like to put the past behind us.
Gitmeden bir şeyler atıştırmalısın.
- You should put something in your stomach before you go.
Sabit bir biçimde durarak elinden gelenin en iyisini yapmaya çalıştı.
- Sitting still he tried to put his best foot forward.
Try putting yourself in your mother's shoes.
- Versuch mal, dich in die Lage deiner Mutter zu versetzen.
Try to put yourself in her shoes and understand what she's been through.
- Versuch dich mal in ihre Lage zu versetzen und nachzuvollziehen, was sie durchgemacht hat.