John sorunu çözmek için boşuna uğraştı.
- John tried in vain to solve the problem.
Dick o problemi çözmek için boşuna çalıştı.
- Dick tried in vain to solve that problem.
Onu ücretsiz olarak alabilirsin.
- You may have it for nothing.
Onu ücretsiz alabilirsin.
- You can have it for nothing.
O, boş yere onu bana verdi.
- He gave it to me for nothing.
Ben onu boş yere aldım.
- I got it for nothing.
Tom bu biletleri bedava aldı.
- Tom got these tickets for nothing.
Bir şeyi asla bedava alamazsın.
- You never get something for nothing.
Bütün çabalarım boşa gitti.
- All my pains went for nothing.
Ben bu kitabı boşuna aldım.
- I got this book for nothing.
Bu metni boşuna çevirdim.
- I translated this text for nothing.
Boş yere tanığa rüşvet vermeye yeltendiler.
- They attempted in vain to bribe the witness.
Ben onu bir daha sigara içmemesi için boş yere ikna etmeye çalıştım.
- I tried in vain to persuade him not to smoke any more.
You ask in vain for forgiveness; your actions are unforgivable.
- Sie bitten vergebens um Verzeihung; Ihr Handeln ist unverzeihlich.
Her actions were in vain.
- Ihr Handeln war vergebens.