uzatma

listen to the pronunciation of uzatma
التركية - الإنجليزية
extension

That extension cord looks dangerous to me. You see where it's frayed there? - Bu uzatma kablosu bana tehlikeli gibi görüyor. Nereden yıprandığını görüyor musun?

I need an extension cord. - Bir uzatma kablosuna ihtiyacım var.

extra time
longdrawn
(Bilgisayar) circumflex
seine net
(Askeri) extend

Gooseberries are fruits that are effective at extending life. - Bektaşi üzümü hayatı uzatmada etkili meyvelerdir.

They are planning to extend the railroad to the next town. - Onlar demiryolunu sonraki şehre uzatmayı planlıyor.

stretching

I wouldn't mind stretching my legs a little. - Bacaklarımı biraz uzatmamın benim için bir sakıncası yok.

(Spor) overtime
(Ticaret) prorogation
lengthening, protraction; extension, prolongation; extra time; seine net
lengthening
prolongation
continuation
extending

Tom wanted to check the applicant's character reference before extending an offer. - Tom teklifi uzatmadan önce başvuranın karakter referansını kontrol etmek istedi.

Gooseberries are fruits that are effective at extending life. - Bektaşi üzümü hayatı uzatmada etkili meyvelerdir.

protraction
continuance
spread
extratime
fishnet one end of which is secured to the shore while it is in use
renewal
elongation
stretch

I need to stretch my legs. - Bacaklarımı uzatmam gerekiyor.

I want to stretch my legs. - Ben bacaklarımı uzatmak istiyorum.

extension device
extention

Where is the extansion cable?.

tiebreak
uzatmak
prolong
uzatmak
stretch

I want to stretch my legs. - Ben bacaklarımı uzatmak istiyorum.

uzatmak
stretch out
uzatmak
extend

Better to extend an olive branch than launch a missile. - Bir zeytin dalı uzatmak bir füze fırlatmaktan daha iyi.

I want to extend my stay here for a few more days. - Buradaki kalışımı birkaç gün daha uzatmak istiyorum.

uzatma dakikaları
(Spor) injury time
uzatma dakikaları
(Spor) overtime
uzatma deklanşör
(Fotoğrafçılık) cable release
uzatma devresi
(Spor) extra period
uzatma imi
circumflex
uzatma noktası
(Muzik) holden
uzatma tüpleri
(Fotoğrafçılık) extension tube
uzatma artık
don't push it
uzatma eki
lengthening joint
uzatma eki
extension tube
uzatma hatılı
extension plank
uzatma imi
circumflex accent
uzatma işareti
pause
uzatma işareti
macron
uzatma işareti
circumflex düzeltme işareti
uzatma işareti gram
circumflex, circumflex accent
uzatma kablosu
extension flex
uzatma kablosu
splicing cables
uzatma kablosu
(Elektrik, Elektronik,Teknik) elongation cable
uzatma kablosu
extension cable
uzatma kablosu satın almak istiyorum
I want to buy an extension cord
uzatma kordonu
extension cord
uzatma kordonu
extension flex
uzatma parçası
intermediate section
uzatma tüpü
extension tube
uzatma çubuk fünyeli mayın
(Askeri) tilt rod activated mine
uzatma!
don't dwell on it!
uzatmak
stick out
uzatmak
hold out
uzatmak
elongate
uzatmak
{f} hand

All you have to do is to hand this book to him. - Yapman gereken tek şey bu kitabı ona uzatmak.

I intended to hand the paper to him, but I forgot to. - Raporu ona uzatmak istedim ama unuttum.

uzatmak
to elongate, to extend, to lengthen; to prolong; (süre) to protract; to hand, to pass, to reach; (saç, sakal, bıyık, vb.) to grow; to drag sth out, to draw sth out, to enlarge on sth; to stick sth out
uzatmak
extending
uzatmak
proffer
uzatmak
turn to
uzatmak
(Muzik) sustain
uzatmak
stick something out
uzatmak
lengthening
uzatmak
elongating
uzatmak
(Avcılık) exlend
uzatmak
poke
uzatmak
drape
uzatmak
drag something out
uzatmak
exposed
uzatmak
add
uzatmak
pad
uzatmak
reach out
uzatmalar
(Spor) extra time
uzatmalar
(Spor) overtime
uzatmak
{f} grow

Growing this thick mustache has taken me quite a while. - Bu kalın bıyığı uzatmak uzun zamanımı aldı.

Tom has been growing a beard all summer. - Tom, bütün yaz sakal uzatmaktadır.

uza
drag on
uza
get longer
uza
draw out
uzatmak
pass
uzatmak
drag out
uzatmak
lengthen
uzatmak
carry over
uzatmak
draw sth out
uzatmak
expand on
el uzatma
encroachment
lafı uzatma
lengthiness
uzatma kablosu
extension lead
uzatmak
{f} rack
Uzatmak
(Tıp) extrude
artık uzatma
(Konuşma Dili) don't push it
dil uzatma
attack
dil uzatma
broadside
dingil uzatma parçası
member extension
egzoz uzatma sistemi
(Otomotiv) exhaust extraction system
giderici uzatma
(Dilbilim) compensatory lengthening
inceltme-uzatma vurgusu
(Dilbilim) circumflex accent
kron boyu uzatma
(Diş Hekimliği) surgical crown lengthening
lafı uzatma
pleonasm
servis ömrünü uzatma programı
(Askeri) service life extension program
sözü uzatma
wordiness
uza
scat
uza
reach

He reached across the table and shook my hand. - Masanın üzerinden uzandı ve elimi sıktı.

He stood up and reached for his hat. - Ayağa kalktı ve şapkasına uzandı.

uzatma kablosu
extension cord

I need an extension cord. - Bir uzatma kablosuna ihtiyacım var.

This extension cord is too short. - Bu uzatma kablosu çok kısa.

uzatmak
to let (something) grow long
uzatmak
sidestep
uzatmak
belabor
uzatmak
pull out
uzatmak
repose on
uzatmak
hold over
uzatmak
augment
uzatmak
protract
uzatmak
to stretch (a cord) (between two places)
uzatmak
to prolong, drag (something) out
uzatmak
to give, send
uzatmak
to extend

Better to extend an olive branch than launch a missile. - Bir zeytin dalı uzatmak bir füze fırlatmaktan daha iyi.

I'd like to extend my stay through Sunday. - Kalışımı Pazar gününe kadar uzatmak istiyorum.

uzatmak
outstretch
uzatmak
pad out
uzatmak
draw out
uzatmak
to hold out, extend, proffer
uzatmak
enlarge
uzatmak
belabour [Brit.]
uzatmak
renew
uzatmak
continue
uzatmak
to lengthen
uzatmak
reach
uzatmak
{f} span
uzatmak
{f} eke out
uzatmak
{f} belabour
uzatmak
{f} spread
uzatmak
{f} stick
uzatmak
crane
uzatmak
stand over
uzatmak
sprawl out
uzatmak
{f} wiredraw
uzatmak
spin out
التركية - التركية
Uzatmak işi, temdit
Ünlülerin uzun söylenişi
iki ucu yivli, boru ekleme parçası
Sıhhi tesisatçılıkta kısa boruları uzatmak için kısa boru parçası
Oyun içerisindeki duraklama dakikaları
Bir ucu kıyıya bağlı durumda denize uzatılıp bırakılarak kullanılan balık ağı
Eşit sayılarla biten bir elemeli oyunu, kazananın belli olması amacıyla, kurallarına uygun olarak belli bir süre daha sürdürmek
Uzatmak işi, temdit. Ünlülerin uzun söylenişi
Temdit
(Hukuk) TEMDİT
(Osmanlı Dönemi) TERFİL
uzatmak
Başı, kolları veya bacakları bir yere yöneltmek: "Koğuşun açık duran kapısından hastalar başlarını uzatıp koridordakilere, yerde duran sedyeye bakıyorlar."- M. Ş. Esendal
Uzatmak
(Osmanlı Dönemi) MÜMANAT
Uzatmak
atmak
Uzatmak
(Osmanlı Dönemi) TENŞİYE
Uzatmak
germek
uzatmak
Konuşmayı sürdürmek
uzatmak
Bir şeyi vermek için birine yöneltmek: "Şu köşe rafında toz şeker kutusu var, uzatıver bana."- A. Gündüz
uzatmak
Bir şeyi vermek için birine yöneltmek
uzatmak
Başı, kolları veya bacakları bir yere yöneltmek
uzatmak
Süreyi artırmak, temdit etmek: "Meclis, olağanüstü hâl süresini değiştirebilir, Bakanlar Kurulunun istemi üzerine ... süreyi uzatabilir..."- Anayasa
uzatmak
Uzamasına sebep olmak, uzamasını sağlamak
uzatmak
Süreyi artırmak, temdit etmek
uzatmak
Konuşmayı sürdürmek: "Her iki odadan üçer beşer kişi lakırtıyı uzattılar."- M. Ş. Esendal
uzatmak
Vermek, göndermek
uzatma
المفضلات