A shameless liar speaks smilingly.
- Utanmaz bir yalancı gülümseyerek konuşur.
Does your shame know no bounds?
- Utanma nedir bilmez misin sen?
Tom thinks Mary won't be embarrassed.
- Tom, Mary'nin utanmayacağını düşünüyor.
Don't feel embarrassed. These things happen.
- Utanmayın. Olur böyle şeyler.
There is nothing you have to be ashamed of.
- Utanmak zorunda olduğun bir şey yok.
There is nothing you have to be ashamed of.
- Utanmak zorunda olduğun bir şey yok.
There is nothing you have to be ashamed of.
- Utanmak zorunda olduğun bir şey yok.
There is nothing you have to be ashamed of.
- Utanmak zorunda olduğun bir şey yok.
Come on, Tom, you're making me blush.
- Hadi, Tom, beni utandırıyorsun.
Stop looking at me like that, you'll make me blush.
- Bana öyle bakmayı kes, beni utandıracaksın.
I'm not ashamed of my father's being poor.
- Babamın fakir olmasından utanmıyorum.
He was ashamed of the grades he got.
- Aldığı notlardan utandı.