utanç

listen to the pronunciation of utanç
التركية - الإنجليزية
shame

He hung his head in shame. - O utançla başını eğdi.

Alice hung her head in shame. - Alice utanç içinde başını eğdi.

shock
deception
shame; modesty, bashfulness; embarrassment
disgrace

I think it's disgraceful. - Bunun utanç verici olduğunu düşünüyorum.

I would rather die than live in disgrace. - Utanç içinde yaşamaktansa ölmeyi tercih ederim.

opprobrium
modesty
skulduggery
dishonour
guilt
shame of
pudicity
utanç duyan
ashamed
utanç duymak
feel shame at
utanç duymak
to feel shame (for)
utanç içinde
shamefaced
utanç kaynağı kimse
black sheep
utanç verici
opprobrious
utanç verici
shameful, discreditable
utanç verici
shameful

The place was shamefully neglected. - Yer utanç verici bir biçimde bakımsızdı.

An honorable death is better than a shameful life. - Onurlu bir ölüm utanç verici bir yaşamdan daha iyidir.

utanç verici
infamous
utanç verici
sinful
utanç verici
inglorious
utanç verici
disgraceful

Nothing is more disgraceful. - Hiçbir şey daha utanç verici değil.

I think it's disgraceful. - Bunun utanç verici olduğunu düşünüyorum.

utanç verici davranış
infamy
utanç verici sır
skeleton in the cupboard
utanç verici sır
skeleton in the closet
utanç verici sır
family skeleton
utanç verici şey
stigma
utanç verici şey
reproach
utanç verici
abjectly
utanç verici
murky
utanç verici
discreditable
utanç verici
it is a shame
utanç verici
disgrace

What Tom did was disgraceful. - Tom'un yaptığı utanç vericiydi.

I think it's disgraceful. - Bunun utanç verici olduğunu düşünüyorum.

yalandan utanç
false shame
التركية - التركية
Utanma duygusu, hicap: "O zaman, tuhaf bir utanca düşüp şaşırır, başımı önüme eğerdim."- Y. K. Karaosmanoğlu
Hicap
Utanma duygusu, hicap
utanç duygusu
İnsanın ruh dünyasında oluşan utanma duygusu