Yumi oraya kendi gitti.
- Yumi went there by herself.
Bu yol sizi oraya götürür.
- This road leads you there.
Orada herhangi bir şey görebiliyor musun?
- Can you see anything in there?
O, kahvaltısını sık sık orada yer.
- He often eats breakfast there.
Şurada gazete okuyan adam benim dayım.
- The man reading a paper over there is my uncle.
Şurada kitap okuyan adam benim babam.
- The man reading a book over there is my father.
O yerde birçok insan kalıntısı vardı.
- There were a lot of human remains in that place.
Teoride, teori ve pratik arasında hiçbir fark yoktur. Fakat pratikte, var.
- In theory, there is no difference between theory and practice. But, in practice, there is.
Evimin arkasında bir kilise var.
- There is a church at the back of my house.
Üzgünüm ama o konuda yapabileceğim hiçbir şey yok.
- I'm sorry, but there's nothing I can do about it.
O konuda hiçbir sorun yoktu.
- There was no question about that.
Oradaki o ev Tom'un yaşadığı yerdir.
- That house over there is where Tom lives.
Biz oradaki masada oturabilir miyiz?
- Can we sit at the table over there?
İşten sonra bir parti var.
- There's a party after work.
Her işte bir ölçüde stres vardır.
- There's a degree of stress in every job.
Hemen sahilin oralarda beğeneceğini düşündüğüm gerçekten iyi bir lokanta var.
- There is a really good restaurant just off the beach that I think you'd enjoy.
Oralarda bir yerde bir zımba göremiyor musun?
- Can't you see a stapler somewhere around there?
Orada birini gördün mü?
- Did you see anybody there?
Bunu bana yanıtla. Onu orada gördün mü?
- Answer me this. Did you see her there?
Orayı seveceğini düşünüyorum.
- I think you'd like it there.
Unzen dağı öylesine güzel bir yer ki birçok insan orayı ziyaret eder.
- Mt. Unzen is such a nice place that many people visit there.
There are beginning to be complications.