New York is accessible by train from Washington.
- Trenle Washington'dan New York'a ulaşılabilir.
This airport is easily accessible by bus.
- Bu havaalanına otobüsle kolayca ulaşılabilir.
Do you think that's attainable?
- Onun ulaşılabilir olduğunu düşünüyor musun?
She's too short to reach the top.
- O,tepeye ulaşamayacak kadar çok kısadır
You can reach the village by bus.
- Otobüsle köye ulaşabilirsin.
What you said really got through to Tom.
- Söylediğin gerçekten Tom'a ulaştı.
The storm prevented her from arriving on time.
- Fırtına onun zamanında ulaşmasını engelledi.
The storm prevented us from arriving on time.
- Fırtına zamanında ulaşmamızı engelledi.
In hopes of attaining superhuman powers, Christopher Columbus once stared at the sun for five minutes straight. It didn't work.
- İnsanüstü güçlere ulaşmak umuduyla, Kristof Kolomb bir zamanlar beş dakika güneşe doğruca dik dik baktı.İşe yaramadı.
They attained their goal.
- Onlar hedeflerine ulaştılar.
I tried to reach you on the phone, but I was unable to get through.
- Telefonda sana ulaşmaya çalıştım,ancak bu mümkün olmadı.
I tried to reach you on the phone, but I was unable to get through
- Ben sana telefonla ulaşmaya çalıştım ama başaramadım.
I succeeded in reaching the top of the mountain.
- Dağın tepesine ulaşmayı başardım.
I know what you are planning to do and I'll do everything I can in order to prevent you reaching your goal.
- Ne yapmayı planladığını biliyorum ve amacına ulaşmanı engellemek elimden gelen her şeyi yapacağım.
The total bill for drinks came up to 7000 dollars.
- İçecekler için toplam fatura 7000 dolara ulaştı.
Our team achieved five medals in total.
- Ekibimiz toplamda beş madalyaya ulaştı.
Yesterday I arrived in Tokyo.
- Dün Tokyo'ya ulaştım.
You should arrive at school before nine.
- Okula saat dokuzdan önce ulaşmalısın.
He is too short to get at the book on the shelf.
- Raftaki kitaba ulaşamayacak kadar çok kısa.
He was too short to get at the grapes.
- Üzümlere ulaşamayacak kadar kısaydı.
Your letters arrive in two days.
- Mektuplarınız iki gün içinde ulaşır.
I believe she'll arrive in a short time.
- Ben onun kısa sürede ulaşacağına inanıyorum.