uğraştırıcı

listen to the pronunciation of uğraştırıcı
التركية - الإنجليزية
trying
irritating, stressful or bothersome
Difficult to endure; arduous
Present participle of try
extremely irritating to the nerves; "nerve-racking noise"; "the stressful days before a war"; "a trying day at the office"
{i} attempting; testing, experimenting; examination, determination of guilt or innocence, putting on trial (Law); subjecting to strain; act of separating through heating, refining (Archaic)
hard to endure; "fell upon trying times"
Adapted to try, or put to severe trial; severe; afflictive; as, a trying occasion or position
{s} difficult to endure; annoying
If you describe something or someone as trying, you mean that they are difficult to deal with and make you feel impatient or annoyed. Support from those closest to you is vital in these trying times see also try. annoying or difficult in a way that makes you feel worried, tired etc
hard to endure; "fell upon trying times
uğraş
{i} occupation
uğraştırıcı iş vermek
hand smb. lemon
uğraş
strove
uğraş
{i} avocation
uğraş
{i} endeavor

I wish you the best of luck in your next endeavor. - Bir sonraki uğraşında sana iyi şanslar diliyorum.

uğraş
fight
uğraş
career
uğraş
dealt

That's how we dealt with it. - O, bizim onunla nasıl uğraştığımızdır.

Have you ever dealt with a problem like this? - Sen hiç böyle bir sorunla uğraştın mı?

uğraş
cope with
uğraş
{f} striven
uğraş
struggle on
uğraş
dealt with
uğraş
employment
uğraş
strive
uğraş
pursuit
uğraş
deal

Tom is hard to deal with. - Tom'la uğraşmak zordur.

Her boss is hard to deal with. - Onun patronu ile uğraşmak zordur.

uğraş
deal with

I have no time to deal with you. - Sizinle uğraşacak vaktim yok.

Such a problem is hard to deal with. - Böyle bir sorun ile uğraşmak zordur.

uğraş
profession

I love dealing with professionals. - Profesyonellerle uğraşmayı seviyorum.

uğraş
{f} striving
uğraş
struggle

We struggled with it for a while. - Bir süre için onunla uğraştık.

We struggled with it for a while. - Bir süre boyunca onunla uğraştık.

uğraş
attend to

I have other things to attend to. - Uğraşacağım başka şeylerim var.

uğraş
cope
uğraş
pastime

In my opinion, Tatoeba is a pleasant and instructive pastime. - Bence Tatoeba hoş ve eğitici bir uğraştır.

uğraş
{f} dealing

We're dealing with that problem. - O sorunla uğraşıyoruz.

I'm not used to dealing with people like Tom. - Tom gibi insanlarla uğraşmaya alışkın değilim.

uğraş
engagement
uğraş
exertion
uğraş
toil
uğraş
striving, struggle, endeavor, strong and determined effort or exertion
uğraş
resource
uğraş
tug
uğraş
(Hukuk) (iş veya mesleği kapsar) occupation
uğraş
wrestle
uğraş
endeavour [Brit.]
uğraş
occupation, work
uğraş
profession, occupation, pursuit; struggle, fight
uğraş
{i} endeavour
التركية - التركية

تعريف uğraştırıcı في التركية التركية القاموس.

Uğraş
meşguliyet
Uğraş
Uğraş
meslek
uğraş
Bir güçlüğü yenmek için gösterilen sürekli çaba, mücadele
uğraş
Bir insanın yaptığı iş veya meslek, meşguliyet
uğraştırıcı
المفضلات