تعريف uğraşıyor في التركية الإنجليزية القاموس.
- dealing
- {n} practice, business, concern, treatment
- present participle of deal
- method or manner of conduct in relation to others; "honest dealing
- {i} manner of doing business; behavior; distribution, giving out
- the act of transacting within or between groups (as carrying on commercial activities); "no transactions are possible without him"; "he has always been honest is his dealings with me"
- The act of one who deals; distribution of anything, as of cards to the players; method of business; traffic; intercourse; transaction; as, to have dealings with a person
- method or manner of conduct in relation to others; "honest dealing"
- uğraş
- {i} occupation
- uğraş
- strove
- uğraş
- {i} avocation
- uğraş
- {i} endeavor
I wish you the best of luck in your next endeavor.
- Bir sonraki uğraşında sana iyi şanslar diliyorum.
- uğraş
- fight
- uğraş
- career
- uğraş
- dealt
That's how we dealt with it.
- O, bizim onunla nasıl uğraştığımızdır.
Have you ever dealt with a problem like this?
- Sen hiç böyle bir sorunla uğraştın mı?
- uğraş
- cope with
- uğraş
- {f} striven
- uğraş
- struggle on
- uğraş
- dealt with
- uğraş
- employment
- uğraş
- strive
- uğraş
- pursuit
- uğraş
- deal
Her boss is hard to deal with.
- Onun patronu ile uğraşmak zordur.
Cancer patients often have to deal with debilitating bouts of nausea.
- Kanser hastaları sıklıkla bulantı nöbetlerini azaltmakla uğraşmak zorundadır.
- uğraş
- deal with
Her boss is hard to deal with.
- Onun patronu ile uğraşmak zordur.
I have no time to deal with you.
- Sizinle uğraşacak vaktim yok.
- uğraş
- profession
I love dealing with professionals.
- Profesyonellerle uğraşmayı seviyorum.
- uğraş
- {f} striving
- uğraş
- struggle
I struggled to get out of the subway.
- Metrodan inmek için uğraştım.
He solved the problem in five minutes that I had struggled with for two hours.
- Benim iki saat uğraştığım problemi beş dakikada çözdü.
- uğraş
- attend to
I have other things to attend to.
- Uğraşacağım başka şeylerim var.
- uğraş
- cope
- uğraş
- pastime
In my opinion, Tatoeba is a pleasant and instructive pastime.
- Bence Tatoeba hoş ve eğitici bir uğraştır.
- uğraş
- {f} dealing
I'm not used to dealing with people like Tom.
- Tom gibi insanlarla uğraşmaya alışkın değilim.
I'm tired of dealing with this problem.
- Bu sorunla uğraşmaktan bıktım.
- uğraş
- engagement
- uğraş
- exertion
- uğraş
- toil
- uğraş
- striving, struggle, endeavor, strong and determined effort or exertion
- uğraş
- resource
- uğraş
- tug
- uğraş
- (Hukuk) (iş veya mesleği kapsar) occupation
- uğraş
- wrestle
- uğraş
- endeavour [Brit.]
- uğraş
- occupation, work
- uğraş
- profession, occupation, pursuit; struggle, fight
- uğraş
- {i} endeavour