Slotted spoons have a particular role in the traditional absinthe ritual. They are used to hold a sugar cube over a glass as one dissolves it into her drink with cold water.
- Oluklu kaşıklar geleneksel pelin ayininde belirli bir role sahiptir.Onlar bir adet küp şekeri soğuk suyla bardaklarının içine eritmek için küp şekeri bardağın üstünde tutmak için kullanılır.
I just want to hold her hand.
- Sadece onun elini tutmak istiyorum.
In the development of Lojban, efforts were consistently made since the initial phase to keep the language culturally neutral.
- Lojban'ın geliştirilmesinde, dili ilk aşamasından beri tarafsız tutmak için çabalar tutarlı olarak yapılmıştır.
You must keep the plan secret until someone notices it.
- Birisi fark edene kadar planı gizli tutmak zorundasın.
I will lend you the books, which I have at my disposal, on condition that you keep them clean.
- Onları temiz tutmak şartıyla sana elimdeki kitapları ödünç vereceğim.
I want to hire a servant.
- Bir hizmetçi tutmak istiyorum.
Tom wanted to hire us both, but he said he could only hire one of us.
- Tom ikimizi de tutmak istedi, ancak yalnızca bizden birini tutabileceğini söyledi.
On a hot summer day, the air conditioner works all day to keep us cool.
- Sıcak bir yaz gününde, klima bizi serin tutmak için bütün gün çalışır.
He had worked hard to keep Kansas peaceful.
- Kansas'ı huzurlu tutmak için çok çalıştı.
We had to retain a lawyer.
- Biz bir avukat tutmak zorunda kaldık.
I had to grab her to keep her from falling.
- Onun düşmesini engellemek için onu tutmak zorunda kaldım.
If you want to stay a member of this club, you have to fish or cut bait.
- Bu kulübün bir üyesi kalmak istiyorsanız balık tutmak ya da yem kesmek zorundasınız.
I'd like to keep it that way.
- Bunu o şekilde tutmak istiyorum.
Tom doesn't like fishing.
- Tom balık tutmaktan hoşlanmaz.
Tom didn't have enough money to take a taxi.
- Tom'un bir taksi tutmak için yeterli parası yoktu.
I have kept a diary for three years.
- Üç yıldır bir günlük tutmaktayım.
Don't make promises that you don't intend to keep.
- Tutmak niyetinde olmadığın sözler verme.
Make no mistake: we do not want to keep our troops in Afghanistan. We seek no military bases there.
- Yanlış yapmak yok: Biz birliklerimizi Afganistan'da tutmak istemiyoruz. Biz orada askeri üs aramıyoruz.
Sami came to mourn Layla.
- Sami, Leyla'ya yas tutmak için geldi.
You have to hold back.
- Kendini tutmak zorundasın.
He held a pen in his hands.
- O, elinde bir kalem tutuyor.
The picture was held on by a pin.
- Resim bir iğne ile tutturuldu.
The most dangerous thing Tom ever wanted to try to do was to hold a poisonous snake.
- Tom'un şu ana kadar yapmayı denemek istediği en tehlikeli şey zehirli bir yılanı tutmaktı.
Slotted spoons have a particular role in the traditional absinthe ritual. They are used to hold a sugar cube over a glass as one dissolves it into her drink with cold water.
- Oluklu kaşıklar geleneksel pelin ayininde belirli bir role sahiptir.Onlar bir adet küp şekeri soğuk suyla bardaklarının içine eritmek için küp şekeri bardağın üstünde tutmak için kullanılır.
Tom didn't have enough money to take a taxi.
- Tom'un bir taksi tutmak için yeterli parası yoktu.
We should take his youth into account.
- Onun gençliğini göz önünde tutmalıyız.
They fixed the sign to the wall.
- Onlar tabelayı duvara tutturdular.
How much will it cost you to go by air?
- Hava yoluyla gitmen ne kadar tutar?
How much does a beer cost?
- Bir bira ne kadar tutar?
You must grip that dagger this way.
- O hançeri bu şekilde tutmalısın.
Tom can't hold down a job. He's always getting fired.
- Tom bir mesleği tutamaz. O her zaman kovuluyor.
I barely restrained myself from vomiting.
- Kusmamak için kendimi zar zor tuttum.
You're holding my hand in the photo.
- Fotoğrafta elimi tutuyorsun.
Hold the vase with both hands.
- Vazoyu iki elinle tut.
He could no longer restrain himself.
- O artık kendini tutamadı.
Sometimes, the best response is to restrain yourself from responding.
- Bazen en iyi yanıt, kendinizi yanıt vermekten uzak tutmaktır.
We had to retain a lawyer.
- Biz bir avukat tutmak zorunda kaldık.
Where can I get hold of a good tax lawyer?
- Nerede iyi bir vergi avukatı tutabilirim?
Sami tried to get hold of his brother.
- Sami erkek kardeşini tutmaya çalıştı.
The fat woman was holding a monkey.
- Şişman kadın bir maymun tutuyordu.
To put it bluntly, the reason this team won't win is because you're holding them back.
- Açık söylemek gerekirse, bu takımın kazanamayacak olmasının sebebi onları geride tutmanızdır.
Tom couldn't hold back his anger.
- Tom öfkesini tutamadı.
Tom couldn't hold back his tears.
- Tom gözyaşlarını tutamadı.
The police held back the crowd.
- Polisler kalabalığı geride tuttu.
The police held back the protesters.
- Polis protestocuları geri tuttu.
Reason promises us its support, but it does not always keep its promise.
- Sebep bize destek sözü verir ancak her zaman sözünü tutmaz.
Food prices are at their highest level since the United Nations Food and Agriculture Organization began keeping records in 1990.
- Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Kurumu 1990'da kayıt tutmaya başladığından beri, yiyecek fiyatları en yüksek seviyesindedir.
Tom has never been good at keeping secrets.
- Tom sır tutmada iyi değildi.