Telefonu kullanabilmek için benden izin istedi.
- He asked for my permission to use the telephone.
Telefonu kullanabilmek için benden izin istedi.
- She wanted my permission to use the telephone.
Zil öğle saatinde çalar.
- The bell rings at noon.
Ben zilin çaldığını duydum.
- I heard the bell ring.
Tom uzaktaki tapınak çanını duydu.
- Tom heard the temple bell in the distance.
Turnalar yuvalarını kilisenin çan kulelerine yapmaya eğilimliler.
- The cranes tend to make their nests in the bell towers of churches.
Tam sana telefon etmek üzereyken senin telgrafın geldi.
- Your telegram arrived just as I was about to telephone you.
En iyi şey ona telefon etmektir.
- The best thing is to telephone her.
Yarın Tom'a telefon etmeyi ve ondan yardım istemeyi planlıyorum.
- I plan to telephone Tom tomorrow and ask him to help.
Paul az önce telefon etti.
- Paul telephoned just now.
Tom alısün ahizesini alıp kulağına koydu.
- Tom picked up the telephone receiver and put it to his ear.
Çok geçmeden, T.V. telefonla birbirimizle iletişim kurabileceğiz.
- Before long, we'll be able to communicate with each other by T.V. telephone.
Mesajı bana telefonla gönderdi.
- He sent me the message by telephone.
Vinny, you tosser, it's Keith. I thought you were back today. I'm in town. Bell us on the mobile.''.
... to take me to my speech. I got into the back seat of the car and there was a telephone ...
... The telegraph and telephone move messages at lightning speed. ...