Onlar ya barakada ya da mağarada.
- They're either in the shed or in the den.
Onların bir kulübesi yok.
- They don't have a shed.
Kulübeyi temizleyin ve ihtiyacınız olmayan şeyleri atın.
- Clean out the shed and throw away things you don't need.
Hikayeyi dinlerken gözyaşı döktü.
- She shed tears while listening to the story.
Benim ekranda yazdığım kelimeleri görebilirsin, ama benim klavye üzerine döktüğüm gözyaşlarını göremezsin.
- You see the words that I typed on the screen, but you don't see the tears that I shed over the keyboard.
O olayda ışık tutacağım.
- I will shed light on that incident.
Buna ışık tutabilir misin?
- Can you shed light on this?
A tree sheds leaves in autumn.
Norveç'in çok sayıda boş sığır ahırları var.
- Norway has many old empty cattle sheds.
There was another noticeable circumstance that shed light on human nature and Grim's knowledge of it..