İstifa etmekten başka seçeneği yoktu.
- He has no choice but to resign.
Başbakan olarak istifa etmek zorunda kaldı.
- He was forced to resign as prime minister.
Çekilme hayatın ilk dersidir.
- Resignation is the first lesson of life.
Başkanın çekilmesini talep ettiler.
- They demanded that President resign.
Suudi Arabistan büyük elçisinin istifa ettiğini az önce gördüm.
- I've seen just now that the ambassador of Saudi Arabia has resigned.
Ordu onu istifa etmeye zorladı.
- The army forced him to resign.