Bir uçağa ya da helikoptere asla bir lazer işaretleyici doğrultmamalısın.
- You should never aim a laser pointer at an airplane or helicopter.
İstatistiklere göre uçakla gitmek, arabayla gitmekten çok daha güvenlidir.
- From a statistical point of view, a plane flight is much safer than a car trip.
Dördüncü olarak, benim ilk üç noktam yoktur.
- Fourthly, my first three points do not exist.
Herkesin hem güçlü hem de zayıf noktaları vardır.
- Everyone has both strong and weak points.
Son olarak, on iki puan Estonya'ya!
- And finally, twelve points to Estonia!
Bugün Dow Jones ortalama iki puanlık artış ilan etti.
- The Dow Jones average posted a gain of two points today.
Başkalarını göstermek kabalıktır.
- It's not polite to point at others.
İnsanları parmakla göstermek kabalıktır.
- It is bad manners to point at people.
Senin önerinle ilgili bazı sorunları işaret etmek istiyorum.
- I'd like to point out some problems regarding your suggestion.
İnsanları işaret etmek kalabalıktır.
- It is rude to point at people.
Konuşmasının konusunu anlayamadım.
- I couldn't get the point of his speech.
Ben bu konuda seninle aynı fikirde olamam.
- I can't go along with you on that point.
Cevap ana fikirden uzaktır.
- The answer misses the point.
O, parmağıyla onu işaret etti.
- She pointed her finger at him.
O, oradaki kuleyi işaret etti.
- He pointed to the tower over there.
O silahı bana doğrultmak istemiyorsun.
- You don't want to point that gun at me.
Kusura bakmayın ama, onların her ikisinin mantıklı amaçları var.
- With all due respect, I think they both had valid points.
Onu yapmada amaç nedir?
- What's the point in doing that?
Ben özellikle bu konuyu vurgulamak istiyorum.
- I want to emphasize this point in particular.
Bu nokta özel bir vurguyu hak ediyor.
- This point deserves special emphasis.
Bu aslında iyi bir husus.
- That's actually a good point.
Bu hususta seninle aynı fikirde değilim.
- I don't agree with you on this point.
İngilizcede, virgül yerine bir ondalık nokta kullanırız.
- In English, we use a decimal point instead of a comma.
Tom Mary'ye hatalarını gösterdi.
- Tom pointed out Mary's mistakes.
O, suçlarcasına parmağını ona gösterdi.
- She pointed her finger at him accusingly.
Tom arka kapıyı işaret etti.
- Tom pointed to the back door.
Tom parmaklarını şakırdattı ve kapıyı gösterdi.
- Tom snapped his fingers and pointed to the door.
Senin önerinle ilgili bazı sorunları işaret etmek istiyorum.
- I'd like to point out some problems regarding your suggestion.
Diğerlerini işaret etme.
- Don't point at others.
Onun açıklaması tam isabetliydi.
- Her explanation was to the point.
Cevabı çok isabetliydi.
- His answer is to the point.
Bunu yapmanın ne yararı var?
- What's the point in doing this?
O, işinin yararsız olduğunu düşünüyor.
- She thinks her job is pointless.
Bir avukatın zor bir durumda küçük konularda bile her taşın altına bakması ve aynı konuda sonuca ulaşmak için ısrarla belirtmesi önemlidir.
- It is important that a lawyer should leave no stone unturned even on minor points and harp on the same subject to achieve a break through in an impasse.
Bir kişinin bir şeye bakma tarzı onun durumuna bağlıdır.
- One's point of view depends on the point where one sits.
Lafı dolandırmak yerine, Jones doğrudan konuya girdi.
- Instead of beating around the bush, Jones got straight to the point.
Sanırım Tom bir yerde vazgeçecektir.
- I assume that at some point Tom will just give up.
Cevabı çok isabetliydi.
- His answer is to the point.
Onun konuşması kısa ve isabetliydi.
- His speech was short and to the point.
Onun konuşması tam yerindeydi.
- His speech was to the point.
Bu son derece önemli bir konu.
- This is an extremely important point.
Normal şartlar altında, suyun kaynama sıcaklığı 100 santigrat derece.
- Under normal conditions, the boiling point of water is 100 degrees Celsius.
Burada olmamızın nedeni ne?
- What's the point of us being here?
Senin hatalarını belirttikleri nedeniyle düşmanlarını sev.
- Love your enemies, for they point out your mistakes.
Sanırım konuyu anlamadın.
- I think you've missed the point.
Konuyu anlamamış gibi görünüyor.
- He seems to have missed the point.
Bakış açına hepimiz ilgi duyardık.
- We'd all be interested in your point of view.
Öğretmen özellikle o noktaya vurgu yaptı.
- The teacher particularly emphasized that point.
Ben özellikle bu konuyu vurgulamak istiyorum.
- I want to emphasize this point in particular.
It's rude to point at other people.
UK An electric power socket.
If he asks for food, point him toward the refrigerator.
cricket A fielding position square of the wicket on the off side, between gully and cover.
His letter was short and to the point.
... like rocket scientists advising you at this point? ...
... So it's the turning point for us. ...