to place in a particular situation; to supply relative incidents

listen to the pronunciation of to place in a particular situation; to supply relative incidents
الإنجليزية - التركية

تعريف to place in a particular situation; to supply relative incidents في الإنجليزية التركية القاموس.

circumstance
{i} durum

Fakat tuhaf bir durum vardı. - But there was one curious circumstance.

O bulunduğu duruma kendini alıştıramaz. - He can't accommodate himself to his circumstances.

circumstance
{i} olay

Şartlar göz önüne alındığında, böyle bir olayın gerçekleşmesi kaçınılmazdı. - Given the circumstances, it was inevitable that such an incident should take place.

circumstance
{i} zenginlik
circumstance
{i} şart

Bu şartlar altında teslim olmaktan başka seçeneğimiz yok. - Under the circumstances we have no choice but to surrender.

Keşke daha iyi şartlar altında görüşebilseydik. - I wish we could have met under better circumstances.

circumstance
{i} ayrıntı
circumstance
{i} vaka
circumstance
Circumstances aIter the case Olaylar kararları değiştirir
circumstance
koşul

Ben bu koşullar altında önemli bir baskı gösterdiğimi düşünüyorum. - I think I've showed considerable constraint under the circumstances.

Bu koşullar altında, iflas kaçınılmazdır. - Under the circumstances, bankruptcy is inevitable.

circumstance
{i} kader
circumstance
under no circumstances hiç bir surette
circumstance
teferruat
circumstance
under the circumstances bu şartlar altında
circumstance
(isim) koşul, durum, olay, vaka; şart; varlık, zenginlik, detay, ayrıntı, formalite
circumstance
{i} formalite
circumstance
{i} detay

O koşulları detaylı olarak açıkladı. - He described the circumstances in detail.

circumstance
{i} durum, hal, keyfiyet, koşul, şart, vaziyet
circumstance
(Mukavele) hal, durum, şart
الإنجليزية - الإنجليزية
circumstance
to place in a particular situation; to supply relative incidents

    الواصلة

    to place in a par·ti·cu·lar situation; to sup·ply rel·a·tive incidents

    النطق

المفضلات