O kelime onu mükemmel şekilde açıklıyor.
- That word describes it perfectly.
O mükemmel olmaktan uzaktır.
- He is far from perfect.
Bu rapor kusursuz değil.
- This report is not perfect.
O kusursuzca anlaşılabilir.
- That's perfectly understandable.
Onun dövüş sanatları kahramanlığı zaten yüce mükemmellik seviyesine ulaştı.
- His martial arts prowess has already reached a level of sublime perfection.
Biz mükemmellik için çaba harcıyoruz.
- We're striving for perfection.
Hayali gitar becerilerini mükemmelleştirmek için saatler harcadı.
- He spent hours perfecting his air guitar skills.
Her şey dört dörtlük olmalı.
- Everything must be nothing less than perfect.
Pozisyonunuzu tamamen anlayabiliyorum.
- I can understand your position perfectly.
Ben tamamen normalim.
- I'm perfectly normal.
Kusursuzluk diye bir şey yoktur.
- There's no such thing as perfection.
Kusursuzluk diye bir şey yoktur.
- There's no such thing as perfection.
perfect an appeal; perfect an interest; perfect a judgment.
Practice makes perfect.
Your timing's perfect.
- Your timing is perfect.
He is a perfectionist.
- He's a perfectionist.
... how things work so I was going to do is show that where is perfect markets for ...
... Perfect search engine, as Amit mentioned, is the Star Trek ...