Koyomi bir yay ve oklar satın aldı.
- Koyomi bought a bow and arrows.
Hayat bir yayla bağlı değildir ama o hâlâ bir hediyedir.
- Life isn't tied with a bow, but it's still a gift.
Tom kibarca Mary'ye reverans yaptı.
- Tom bowed to Mary politely.
O, Kraliçe'ye reverans yaptı.
- He bowed to the Queen.
O, başıyla öğretmenini selamladı.
- He bowed to his teacher.
Başla selamlama yerine tokalaştılar.
- They shake hands instead of bowing.
Japonya'da eğilmek yaygın bir nezakettir.
- In Japan, bowing is common courtesy.
Japonya'da birisiyle karşılaştığında eğilmek kibarlıktır.
- In Japan, it is polite to bow when one meets someone.
Ona boyun eğmek istemiyorum.
- I don't want to bow down to him.