to make a statement based on personal knowledge or faith

listen to the pronunciation of to make a statement based on personal knowledge or faith
الإنجليزية - التركية

تعريف to make a statement based on personal knowledge or faith في الإنجليزية التركية القاموس.

testify
{f} tanıklık etmek

Tom'un aleyhine tanıklık etmek istemiyorum. - I don't want to testify against Tom.

O tanıklık etmek için Cezayir'den bütün yolu seyahat etti. - She traveled all the way from Algeria to testify.

testify
{f} ispatlamak, kanıtlamak; to -i göstermek
testify
tanıklıkta bulunmak
testify
şahitlikte bulunmak
testify
(Kanun) tanıklık yapmak

Tom, Mary'ye karşı tanıklık yapmak istiyordu. - Tom wanted to testify against Mary.

testify
kanıt
testify
(Kanun) şahitlik yapmak

Tom, Mary'ye karşı şahitlik yapmak istemedi. - Tom didn't want to testify against Mary.

testify
doğrulamak
testify
kanıtlamak
testify
tanık

Savcı benim Tom aleyhinde tanıklık yapmamı istiyor. - The DA wants me to testify against Tom.

Biz bildiğimizi söylüyoruz, gördüğümüze tanıklık ediyoruz; sizler ise bizim tanıklığımızı kabul etmiyorsunuz. - We speak that we do know, and testify that we have seen; and ye receive not our witness.

testify
şahadet etmek
testify
{f} şahitlik etmek
testify
{f} tanıklık/şahadet/şahitlik etmek; tanıklıkta/şahadette/şahitlikte bulunmak
testify
ispat etmek
testify
{f} ifade vermek

Sami, Leyla'ya karşı ifade vermek için oradaydı. - Sami was there to testify against Layla.

Leyla ifade vermek için mahkeme salonuna girdi. - Layla entered the courtroom to testify.

testify
delil olmak
الإنجليزية - الإنجليزية
testify
to make a statement based on personal knowledge or faith

    الواصلة

    to make a state·ment based on per·son·al knowl·edge or faith

    التركية النطق

    tı meyk ı steytmınt beyst ôn pırsînîl nälıc ır feyth

    النطق

    /tə ˈmāk ə ˈstātmənt ˈbāst ˈôn ˈpərsənəl ˈnäləʤ ər ˈfāᴛʜ/ /tə ˈmeɪk ə ˈsteɪtmənt ˈbeɪst ˈɔːn ˈpɜrsɪnɪl ˈnɑːləʤ ɜr ˈfeɪθ/
المفضلات