Evim işlek bir caddeye bakmaktadır.
- My house faces a busy street.
Onların hepsi Tom'a bakmak için döndü.
- They all turned to face Tom.
Mary yatağına uzandı, yüzü yastığına gömülü şekilde ağladı.
- Mary laid on her bed, crying with her face buried into her pillow.
Onun yüzü acıdan şekil değiştirmişti.
- His face is distorted by pain.
Şapkamı giymeyi unuttum ve yüzüm kötü biçimde güneşten yandı.
- I forgot to wear my hat and my face got badly sunburned.
Tom'un yüzü kötü bir biçimde çürük.
- Tom's face is badly bruised.
The bunkers faced north and east, toward Germany.