O biraz daha uzun kalmam için bana baskı yaptı.
- He pressed me to stay a little longer.
Birçok siyasetçi komite üzerine güçlü bir baskı uygulamıştır.
- Several politicians exerted strong pressure on the committee.
Makineyi çalıştırmak için bu butona basın.
- Press this button to start the machine.
Basın onun özel hayatıyla ilgileniyor.
- The press is interested in his private life.
O, her gün kan basıncı ölçtürmek zorundadır.
- He has to have his blood pressure taken every day.
O, her gün kan basıncı ölçtürmek zorundadır.
- He has to have his blood pressure taken every day.
Kan basıncı sabitlenemez.
- The blood pressure can't be determined.
Tom kulağını kapıya bastırdı, bitişik odada neler olduğunu duymaya çalıştı.
- Tom had his ear pressed to the door, trying to hear what was going on in the next room.
Yüzünü vitrine bastırdı.
- He pressed his face against the shop window.
The two gentlemen who conducted me to the island were pressed by their private affairs to return in three days. (Swift, Gulliver's Travels, III. 8).