Dirseğimi masanın köşesine çarptım.
- I hit my funny bone on the edge of the table.
O, Wripple'ın köşesine yakın yaşıyor, bu yüzden o her gün araba sürmektedir.
- She lives near the edge of Wripple, so she drives in every day.
O, uçurumun kenarında durdu.
- He stood on the edge of the cliff.
Uçurumun kenarına bu kadar yakın durmanın güvenli olduğundan emin misin?
- Are you sure it's safe to stand that close to the edge of the cliff?
Bardağı masanın kenarına yakın koymayın.
- Don't put the glass near the edge of the table.
Benim kalemim masamın kenarından düştü.
- My pencil fell from the edge of my table.
Uçurumun kenarına çok yaklaşmak tehlikeli olurdu.
- It would be dangerous to go too near the edge of the cliff.
Death and persecution lose all the ill that they can have, if we do not set an edge upon them by our fears and by our vices. Jeremy Taylor.
He edged away from her.
... the taurus mountains on the edge of the plant soul with this plunging into the ...
... that we're smarter at the edge than we are in the middle. ...