Hayat bir yayla bağlı değildir ama o hâlâ bir hediyedir.
- Life isn't tied with a bow, but it's still a gift.
Koyomi bir yay ve oklar satın aldı.
- Koyomi bought a bow and arrows.
Tom kibarca Mary'ye reverans yaptı.
- Tom bowed to Mary politely.
O, Kraliçe'ye reverans yaptı.
- He bowed to the Queen.
O, başıyla öğretmenini selamladı.
- He bowed to his teacher.
Başla selamlama yerine tokalaştılar.
- They shake hands instead of bowing.
Japonya'da birisiyle karşılaştığında eğilmek kibarlıktır.
- In Japan, it is polite to bow when one meets someone.
Japonya'da eğilmek yaygın bir nezakettir.
- In Japan, bowing is common courtesy.
Ona boyun eğmek istemiyorum.
- I don't want to bow down to him.
The soldier now blew upon a green whistle, and at once a young girl, dressed in a pretty green silk gown, entered the room. She had lovely green hair and green eyes, and she bowed low before Dorothy as she said, Follow me and I will show you your room..