Müzik, hayatımın önemli bir parçasıdır.
- Music is an important part of my life.
Ölüm hayatın tamamlayıcı bir parçasıdır.
- Death is an integral part of life.
Tayland'da ülkenin bazı kısımları pirinç yetiştirmek için şimdiden aşırı kuru hale geldi.
- In Thailand it has already become too dry to grow rice in some parts of the country.
Teklifin diğer kısımlarını tartıştılar.
- They debated other parts of the proposal.
Parti Mac tarafından organize edildi.
- The party was organized by Mac.
Polis onu suçun bir taraftarı olarak görüyordu.
- The police regarded him as a party to the crime.
Tom onun kısmen hatası olduğunu kabul etti.
- Tom admitted that it was partially his fault.
Japonya'nın dış yardımları yurttaki ekonomik yavaşlamadan dolayı kısmen azalıyor.
- Japan's foreign aid is decreasing in part because of an economic slowdown at home.
Matematik, yarın kalkarsan ve evrenin gittiğini keşfedersen yapmaya devam edebileceğin, bilimin bir parçasıdır.
- Mathematics is the part of science you could continue to do if you woke up tomorrow and discovered the universe was gone.
Çocuğunuzun doğumundan sonra işinizi yarım gün yapmalısınız.
- After the birth of your child, you should make your work part-time.
Görevimi yapmayı planlıyorum.
- I plan on doing my part.
Tom zaten görevini yaptı.
- Tom has already done his part.
Tom'un yanına gitmemizi ve ona partiye hazırlanması için yardım etmemizi öneriyorum.
- I suggest we go over to Tom's and help him get ready for the party.
Yandaki ev biraz gürültülü. Onların parti yapıp yapmadıklarını merak ediyorum.
- The house next door is a bit loud. I wonder if they're throwing a party.
Bu cihazlar özellikle yüksek kaliteli işçilikle ayırt edilir.
- These devices are distinguished by particularly high-quality workmanship.
Tom parti için üç yüz dolarlık bütçe ayırdı.
- Tom budgeted three hundred dollars for the party.
O, evinden ayrılmak zorunda kaldı.
- He had to part with his house.
Ondan ayrılmak zorunda olduğu gün sonunda geldi.
- The day came at last when he had to part from her.
Tom'un yerinde olmak istemem.
- I wouldn't like to be in Tom's shoes.
Planında olmak istiyorum.
- I want to be in your plan.