Benim sponsorum benim öneriyi kabul etmek için istekliydi.
- My sponsor was willing to agree to my suggestion.
Planı kabul etmek aptalcaydı.
- He was foolish to agree to the plan.
Bu konuda Tom'la anlaşmak zorunda kaldık.
- I've got to agree with Tom on this one.
Bir barış anlaşması üzerinde anlaşmak için İngiltere'nin hiç acelesi yoktu.
- Britain was in no hurry to agree on a peace treaty.
... to agree to it, you would be for it? ROMNEY: We have – ...
... any long-term deal we agree to ...