Ricardo galibiyet için 500 Amerikan doları aldı.
- Ricardo got US$ 500 for winning.
Eder galibiyet golünü attı.
- Eder scored the winning goal.
İngiliz kuvvetleri bu sırada zaferler kazanıyorlardı.
- British forces at this time were winning victories.
Amerikalı generaller kolay bir zafer kazanabileceklerine inanıyorlardı.
- American generals believed they could win an easy victory.
Seyircisini kazanmak için konuşmacı, iletişim kurslarından öğrendiği retorik teknikleri kullanarak başvurdu.
- To win his audience, the speaker resorted to using rhetorical techniques he learned from his communication courses.
O takımın çok az, eğer varsa, kazanma şansı var.
- That team has little, if any, chance of winning.
Umarım ödülü kazanmayı başarırsınız.
- I hope you will succeed in winning the prize.
Her zaman başarılı olamazsın.
- You win some, you lose some.
Seyircisini kazanmak için konuşmacı, iletişim kurslarından öğrendiği retorik teknikleri kullanarak başvurdu.
- To win his audience, the speaker resorted to using rhetorical techniques he learned from his communication courses.
Sıra beyazda ve kazandı.
- White to play and win.
Seyircisini kazanmak için konuşmacı, iletişim kurslarından öğrendiği retorik teknikleri kullanarak başvurdu.
- To win his audience, the speaker resorted to using rhetorical techniques he learned from his communication courses.
Kazanmak önemli olan tek şey değildir.
- Winning isn't the only thing that matters.