Bir yenilik zamanla yok olur.
- A novelty wears off in time.
Zamanla anlayacaksın.
- In time, you will understand.
Ondan hoşlanıyorum fakat aynı zamanda ona gerçekten inanmıyorum.
- I like him, but at the same time I don't really trust him.
Geriye dönüp baktığında, Tom her iki kız kardeşle aynı zamanda flört etmemesi gerektiğini anladı.
- In retrospect, Tom realized he shouldn't have been dating both sisters at the same time.
Tom birazcık hız limitinin üzerinde sürerse vaktinde havaalanına yetişebileceğini düşündü.
- Tom thought he could reach the airport on time if he drove a little over the speed limit.
Tom'un vaktinde geleceğinden şüphem yok.
- I don't doubt that Tom will arrive on time.
Ben bunu hep yaparım.
- I do it all the time.
Anlamıyorum. Niye hep onunla takılıyorsun?
- I don't understand. Why do you hang out with her all the time?
Tom bu sefer doları yene çevirmemenin daha iyi olacağını düşünüyor.
- Tom thinks it would be better not to change dollars into yen at this time.
Bu sefer Bob muhtemelen kazanacak.
- This time Bob is likely to win.
Tom aynı fıkrayı bana on kereden fazla anlattı.
- Tom has told me that same joke more than ten times.
Dört kere beş 20'dir.
- Four times five is 20.
Yarın bu vakitte onunla akşam yemeği yiyor olacak.
- He will be having dinner with her at this time tomorrow.
Dün akşam iyi bir vakit geçirdim.
- I had a good time last evening.
Bu defa hatalı olan benim gibi görünüyor.
- This time, it looks like it is me who is wrong.
Savaş alanında defalarca kefeni yırttı.
- He cheated death many times on the battlefield.
Zaman kazanmak için uçağa bindik.
- To gain time we took the plane.
Bazıları yalnızca zaman geçsin diye kitap okurlar.
- Some read books just to pass time.
Zamanın ölçüsü nedir?
- What are the measures of time?
Bu defa sonuçları aldı.
- This time, he got results.
Bu defa gitmesine izin vereceğim.
- I'll let it go this time.
Bir süredir onunla ilgili bir şey görmedim.
- I haven't seen anything of him for some time.
Bu kitabı tercüme etmek için ne kadar süreye ihtiyacı var?
- How much time does she need to translate this book?
Bu kez onu deneyeceğim.
- This time I'll try it.
Bu kez farklı olacak.
- This time is going to be different.
Çamaşırları elle yıkamak zor ve zaman alıcıdır.
- Washing laundry by hand is hard and time-consuming.
Lütfen her zaman beni görmeye gelebilirsin.
- Please come and see me any time.
Beni her zaman arayabilirsin.
- You can call me at any time.
Average in-vehicle transit travel time in minutes during peak and non-peak periods.
Average out-of-vehicle transit travel time in minutes during peak and non-peak periods.
O her zaman orada kaldı.
- He stayed there all the time.
Bill her zaman dürüsttür.
- Bill is honest all the time.
Bunu başka zaman yapalım.
- Let's do this another time.
Başka zaman bana tekrar sor.
- Ask me again another time.
Ne zaman bu romanı okusam bana hep çok ilginç gelir.
- Every time I read this novel, I find it very interesting.
Zaman zaman daha akademik biriyle detaylı bir konuşma yapmak istiyorum.
- I like to have a deep conversation with a more academic person from time to time.
Ben, zaman zaman onunla kulüpte karşılaşırım.
- I meet him at the club from time to time.
Zaman ayırmak için ne yapmalıyım?
- What should I do in order to spare time?
Öğretmen çocukları, yaramazlık ettiklerinde ya da çarpım tablolarını ezbere okuyamadıklarında döverdi.
- The teacher caned the children if they misbehaved or were unable to recite their times tables.
Beş çarpı iki ona eşittir.
- Five times two equals ten.
Sanırım hoşça kal dememin zamanıdır.
- I think it's time for me to say goodbye.
O zaman Japonya'da hiç demir yolu yoktu.
- There were no railroads at that time in Japan.
Otobüs her gün kaç kez çalışır?
- How many times does the bus run each day?
Bu ilaçlardan günde üç kez alınmalı.
- These medicines should be taken three times a day.
Bir dahaki sefere bunun bedelini ödersin!
- Next time you'll pay for it!
Bir dahaki sefere beni görmeye geldiğinde, sana kitabı göstereceğim
- Next time you come to see me, I will show you the book.
Sonunda bu son üç hafta boyunca almış olduğum postaları yanıtlamak için zamanım var.
- I finally have time to reply to the mail that I have received these past three weeks.
Eğer bir süre evden uzak olursam, posta servisini bırakacağım.
- If I'm away from home for a period of time, I will stop mail delivery.
Nihayet bu üç hafta içinde aldığım postayı yanıtlamak için zamanım var.
- Finally I have time to reply to the mail I received these three weeks.
Tom nihayet öğle yemeği sırasında buraya geldi.
- Tom finally got here around lunch time.
Biz ne zaman yola çıkarız?
- What time do we leave?
Ben bir kez daha hava yoluyla gidersem uçakta beş kez uçmuş olurum.
- If I go by air one more time, I'll have flown in an airplane five times.
Amcam ara sıra beni görmeye gelir.
- My uncle comes to see me from time to time.
Ara sıra oğlum beni ziyarete geliyordu.
- My son came to see me from time to time.
O kale eski antik çağda inşa edilmiştir.
- That castle was built in ancient times.
Uzun süredir ondan ilk kez bir çağrı aldım.
- I had a call from her for the first time in a long time.
Devir kötü. Güçlü olmaya çalış!
- Times are tough. Try to be strong!
Bir müddet yürüyerek göle geldik.
- Having walked for some time, we came to the lake.
Yeri tekrar tekrar ziyaret ettim.
- I have visited the place time after time.
Tekrar tekrar aynı hataları yapıyorsun.
- You continue making the same mistakes time after time.
Bir dahaki sefere bunun bedelini ödersin!
- Next time you'll pay for it!
Gelecek sefere iyi şanslar.
- Better luck next time.
Zaman zaman daha akademik biriyle detaylı bir konuşma yapmak istiyorum.
- I like to have a deep conversation with a more academic person from time to time.
Ben, zaman zaman onunla kulüpte karşılaşırım.
- I meet him at the club from time to time.
Hâlâ seni bazen düşünüyorum.
- I still think about you from time to time.
Tom bazen bana hâlâ yazıyor.
- Tom still writes to me from time to time.
Zamana ayak uydurmak için gazeteler okurum.
- I read newspapers in order to keep up with the times.
Zamana ayak uydurmak için gazeteler okumalısın.
- You should read the newspapers in order to keep up with the times.
Bu fabrikayı kurmak, uzun bir zamana ve bir sürü paraya mal oldu.
- It took a long time and a lot of money to build this factory.
Duydum ki İngiliz insanlarla arkadaşlık kurmak zaman alıyor.
- I hear it takes time to make friends with the English people.
Lütfen senin için en uygun zamanda git.
- Please go at the most convenient time for you.
O hisse senedini almak için en uygun zamanın ne zaman olduğunu bulmamız gerekiyor.
- We have to figure out when the best time to buy that stock is.
We're being beaten! We need a time-out!.
Hitting people is not acceptable! Go to your room and take a time-out!.
This time-saving device will do in minutes what once took hours to do.
Colored People's Time,” King said with a grin. “It always takes us longer to get where we're going.”.
Marry, sir, by a rule as plain as the plain bald pate of Father Time himself.
It's about time for the wedding to start, let's run to the church.
About time too, if you ask me! We've been waiting for about 45 minutes for it!.
Random access files have a fast access time, but they cannot easily produce sequential lists.
It is difficult to monitor both the access time and the change time, because monitoring the file attributes resets the access time.
With his practice of dream interpretation by free association, Freud was both ahead of his time and behind his time.
All in good time!.
Don't worry! I'm sure it will arrive all in good time.
I have never been this excited about having an album. I play it all the time.
The public does not wish to be outraged in this way all the time.
climb stairs two at a time.
He manages to abstain from smoking for weeks at a time, but then gives in and starts again.
I was at church every time the doors were open. I started learning more about the Bible and even got baptized in the back of the church in a toddler pool.
At one time, I could walk ten miles in a day, but I can't any longer.
While we are not able to assist you at this point in time, we will be sure to call you if an opportunity arises.
We should leave now - I don't want to be too behind time.
I'm sorry, I'm running behind time, I should be home in half an hour or so.
particularly in the use of the bullet-time technique.
We need you to buy us some time, so distract the security guard for a few minutes.
I'll be an old man by the time you finish!.
... but for the first time it is imaginable that we will find cures for dementia, that we will ...
... I said, "It's about damn time!" [ Laughter ] ...