O zamanla başarılı olacak.
- He'll succeed in time.
Zorluk zamanlarında bize yardımcı olur.
- It helps us in times of difficulty.
Ondan hoşlanıyorum fakat aynı zamanda ona gerçekten inanmıyorum.
- I like him, but at the same time I don't really trust him.
Geriye dönüp baktığında, Tom her iki kız kardeşle aynı zamanda flört etmemesi gerektiğini anladı.
- In retrospect, Tom realized he shouldn't have been dating both sisters at the same time.
Tom'un vaktinde geleceğinden şüphem yok.
- I don't doubt that Tom will arrive on time.
Tom her zaman vaktinde gelmez fakat Mary genellikle gelir.
- Tom doesn't always arrive on time, but Mary usually does.
Ben bunu hep yaparım.
- I do it all the time.
Anlamıyorum. Niye hep onunla takılıyorsun?
- I don't understand. Why do you hang out with her all the time?
Bu sefer Bob muhtemelen kazanacak.
- This time Bob is likely to win.
Tom bu sefer doları yene çevirmemenin daha iyi olacağını düşünüyor.
- Tom thinks it would be better not to change dollars into yen at this time.
Zaman kazanmak için uçağa bindik.
- To gain time we took the plane.
Bu defa gitmesine izin vereceğim.
- I'll let it go this time.
Bu defa sonuçları aldı.
- This time, he got results.
Bu kez onu deneyeceğim.
- This time I'll try it.
Bu kez farklı olacak.
- This time is going to be different.
O, yarın bu vakitte Londra'da olacak.
- He will be in London at this time tomorrow.
Dün akşam iyi bir vakit geçirdim.
- I had a good time last evening.
Şimdi iyi geceler demenin zamanıdır.
- Now it's time to say good night.
Ne alışveriş etmek ne de anneme hoşça kal demek için zamanım vardı.
- I had neither the time to go shopping, nor to say goodbye to my mother.
Otobüs her gün kaç kez çalışır?
- How many times does the bus run each day?
Bu ilaçlardan günde üç kez alınmalı.
- These medicines should be taken three times a day.
Beş çarpı iki ona eşittir.
- Five times two equals ten.
Öğretmen çocukları, yaramazlık ettiklerinde ya da çarpım tablolarını ezbere okuyamadıklarında döverdi.
- The teacher caned the children if they misbehaved or were unable to recite their times tables.
Şebeke gösterinizi başka bir zaman aralığına taşıyor.
- The network is moving your show to another time slot.
Görevi tamamlamak için daha fazla zamana ihtiyacı vardı.
- He needed more time to complete the task.
Ne alışveriş etmek ne de anneme hoşça kal demek için zamanım vardı.
- I had neither the time to go shopping, nor to say goodbye to my mother.
Bir zaman makinen olduğunu hayal et.
- Imagine that you have a time machine.
Bazıları yalnızca zaman geçsin diye kitap okurlar.
- Some read books just to pass time.
Bir müddet yürüyerek göle geldik.
- Having walked for some time, we came to the lake.
Devir kötü. Güçlü olmaya çalış!
- Times are tough. Try to be strong!
Beni ilk adımla çağırmanı senden kaç kez istemek zorundayım?
- How many times do I have to ask you to call me by my first name?
Uzun süredir ondan ilk kez bir çağrı aldım.
- I had a call from her for the first time in a long time.
Onlar uzun süredir burada yaşıyor.
- They have lived here for a long time.
Oda uzun süredir boş.
- The room has been empty for a long time.
Yeri tekrar tekrar ziyaret ettim.
- I have visited the place time after time.
Tekrar tekrar aynı hataları yapıyorsun.
- You continue making the same mistakes time after time.
Saatli bomba büyük bir gürültüyle patladı.
- The time bomb exploded with a loud noise.
Bu subatanlar saatli bombadırlar.
- These sinkholes are time bombs.
Eğer konsantre olursanız, daha kısa zaman aralığında bitirebileceksiniz.
- If you concentrate, you'll be able to finish within a shorter time interval.
Bu testin bir zaman sınırı yok.
- This test doesn't have a time limit.
Zaman sınırı var mıydı?
- Was there a time limit?
Merkezin hedefi, diğer ülkelerden gelen gençleri belli bir zaman aralığında eğitmek olmalıdır.
- The goal of the center should be to train young people from other countries within a specific time period.
Benim zaman dilimimde burada sabah.
- It's morning here in my time zone.
ABD'de Pasifik Zaman Dilimi'nde yaşıyorum.
- I live in the Pacific time zone in the USA.
Ben zaman zaman kütüphaneye giderim.
- I go to the library from time to time.
Ben zaman zaman onunla karşılaşırım.
- I meet him from time to time.
Ben zaman zaman onunla karşılaşırım.
- I meet him from time to time.
Zaman zaman daha akademik biriyle detaylı bir konuşma yapmak istiyorum.
- I like to have a deep conversation with a more academic person from time to time.
Ara sıra oğlum beni ziyarete geliyordu.
- My son came to see me from time to time.
Amcam ara sıra beni görmeye gelir.
- My uncle comes to see me from time to time.
Hâlâ seni bazen düşünüyorum.
- I still think about you from time to time.
Tom bazen bana hâlâ yazıyor.
- Tom still writes to me from time to time.
The two of us can never find time to see each other any more.
That is four times as heavy as this.
These times were erroneously converted between zones.
Let's synchronize our watches so we're not on different time.
the ebb and flow of time.
The bomb was timed to explode at 9:20 p.m.
He is not living at home because he is doing time.
The algorithm runs in O(n^2) time.
In my time, we respected our elders.
Okay, but this is the last time. No more after that!.
We had a wonderful time at the party.
It's time we were going.
A computer keeps time using a clock battery.
O the times, O the customs! (Cicero).
Time after time he tries, and time after time, he fails.
The remodelling of the second floor will be fixed-price, but the repair work has to be on a time and material basis.
Classical computers cannot sort a list of size n in less than O(n\,\log\, n) time.
y(t) \ = \ y_o e^{-t / \tau} \ .
I want to call Nick – what's the time difference between here and Hong Kong?.
Time flies when you're having fun.
His words and manner carried the crisp terseness of the busy man whose time is money.
Using a time machine caused Gene serious confusion. -.
I've got some time off next week, so maybe we could meet up then?.
They were Episcopalians, and for time out of mind had rented a half-pew in the church of their denomination on California Street.
By the Steep Place of the Strangers and the Gap of the Wind.
I tell you that Cashel never was beaten, although times out of mind it would have paid him better to lose than to win.
The defendant was not innocent, but he was let go with time served.
This may not be a good idea, but time will tell.
We're being beaten! We need a time-out!.
Hitting people is not acceptable! Go to your room and take a time-out!.
This time-saving device will do in minutes what once took hours to do.
The sound of horns and motors.
So was she trayned vp from time to time, / In all chast vertue, and true bounti-hed / Till to her dew perfection she was ripened.