the totality of one's possessions

listen to the pronunciation of the totality of one's possessions
الإنجليزية - التركية

تعريف the totality of one's possessions في الإنجليزية التركية القاموس.

all
{i} hepsi

Kılıç çekenlerin hepsi kılıçla ölecek. - All they that take the sword shall perish with the sword.

Kılıç çekenlerin hepsi kılıçla ölecek. - All those who take up the sword shall perish by the sword.

all
{i} her şey

Bir insan her şeyden önce görünümü ile değerlendirilecektir. - One will be judged by one's appearance first of all.

Yapmanız gereken her şey bu evrakı imzalamaktır. - All you have to do is sign this paper.

all
bütün

Para bütün kötülüğün köküdür. - Money is the root of all evil.

Bahçedeki bütün çiçekler sarı. - All the flowers in the garden are yellow.

all
her iki taraf
all
tamamen

Bütün gün boyunca çiftlikte çalıştığı için, o tamamen yorgundu. - Having worked on the farm all day long, he was completely tired out.

Haber tamamen Rusya'nın çöküşü hakkında idi. - The news was all about the collapse of the Soviet Union.

all
her biri

Her biri için bir dizüstü bilgisayar yerine bütün konularım için üç halkalı klasör kullanırım. - I use a three-ring binder for all my subjects instead of a notebook for each one.

Ben dünyadaki tüm kuşların efendisiyim ve sadece düdüğüme üflemek zorundayım ve her biri bana gelecektir. - I am master of all the birds in the world, and have only to blow my whistle and every one will come to me.

all
all fours dört ayak
all
all his life butun ömrünce
all
{s} özbeöz

O özbeöz Amerikalı bir adamla evlenmek istedi. - She wanted to marry an all-American man.

all
{s} her

Bir resim açın ve bir resim düzeni seçin. Bir resim açmak için Aça tıklatın. Programdan çıkmak için Çıkışı tıklatın. Resim Düzeni özelliği herhangi bir düzende göstermenize olanak tanır. - Open an image and select an image layout. Click Open for opening an image. Click Quit for quitting the program. Image Layout feature allows you to view in any layout.

Parlayan her şey altın değildir. - All that glitters is not gold.

all
tümü, tümünü
all
{s} tüm

Ben uyandığımda, diğer tüm yolcular inmişti. - When I woke up, all other passengers had gotten off.

Bebek tüm gece ağladı. - The baby cried all night.

all
alayı
all
tümü

O tümüyle siyah giyindi. - She was dressed all in black.

Üzgünüm, mantıların tümü bitti. - I'm sorry, we're all out of manti.

all
büsbütün

Tom büsbütün o kadar kötü olamaz. - Tom can't be all that bad.

all
all night bütün gece
all
diğe

Diğer tüm diller Uygurca'dan daha kolaydır. - All the other languages are easier than Uighur.

Ben uyandığımda, diğer tüm yolcular inmişti. - When I woke up, all other passengers had gotten off.

all
{s} bütün, tüm; hepsi: All roses have thorns. Bütün güller dikenlidir. He worked all day. Bütün gün çalıştı
الإنجليزية - الإنجليزية
all

she therefore ordered Jenny to pack up her alls and begone, for that she was determined she should not sleep that night within her walls.

The totality of ones possessions
all
the totality of one's possessions

    الواصلة

    the to·tal·i·ty of one's possessions

    التركية النطق

    dhi tōtälıti ıv wʌnz pızeşınz

    النطق

    /ᴛʜē tōˈtalətē əv ˈwənz pəˈzesʜənz/ /ðiː toʊˈtælətiː əv ˈwʌnz pəˈzɛʃənz/
المفضلات