Mary ondan aynı şeyi bir kereden fazla açıklamasını istediğinde, Tom bundan nefret ediyor.
- Tom hates it when Mary asks him to explain the same thing more than once.
Bir kerede iki yerde olamazsın.
- You can't be at two places at once.
Mary'nin açıklamaları beni büyüledi ve birdenbire beni üzdü.
- Mary's explanations enchanted me and desolated me all at once.
Birdenbire, tiz bir çığlık duydum.
- All at once, I heard a shrill cry.
Bu işlerin hepsini bir defada yapmaya çalışma.
- Don't try to do all these things at once.
Senin bir defa televizyona çıktığını hatırlıyorum.
- I remember you appeared on television once.
Bir zamanlar bir öğrenci iken onunla tanıştım.
- I once met him when I was a student.
Bir zamanlar bir öğrenci iken onunla tanıştım.
- I met him once when I was a student.
Bebek yedi libre, sekiz ons ağırlığında.
- The baby weighed seven pounds, eight ounces.
Bu pastayı yapmak için iki ons vanilyamız olmalı.
- We must have two ounces of vanilla to make this cake.
Tom'un bir parça insanlığının olmadığı açık.
- It's clear Tom doesn't have an ounce of humanity.
Sana eskiden hiç söz etmedim.
- I never mentioned you once.
Sarhoş olur olmaz terbiyesini takınmaz.
- He doesn't behave himself once he's drunk.
Emekli olur olmaz insanlar seni nadiren görmeye gelirler.
- People rarely come to see you once you are retired.
Tom'un bir parça insanlığının olmadığı açık.
- It's clear Tom doesn't have an ounce of humanity.
He didn't feel even an ounce of regret for his actions.
... single ounce of power that my house could deliver. I plugged my ears, I closed my ...