Select Keyboard:
Türkçe ▾
  1. Türkçe
  2. English
  3. العربية
  4. Dansk
  5. Deutsch
  6. Ελληνικά
  7. Español
  8. فارسی
  9. Français
  10. Italiano
  11. Kurdî
  12. Nederlands
  13. Polski
  14. Português Brasileiro
  15. Português
  16. Русский
  17. Suomi
  18. Svenska
  19. 中文注音符号
  20. 中文仓颉输入法
X
"1234567890*-Bksp
Tabqwertyuıopğü,
CapsasdfghjklşiEnter
Shift<zxcvbnmöç.Shift
AltGr

the luminary of the day, a hot sunny place

listen to the pronunciation of the luminary of the day, a hot sunny place
الإنجليزية - التركية

تعريف the luminary of the day, a hot sunny place في الإنجليزية التركية القاموس.

sun
{f} güneşlenmek; güneşletmek, güneşlendirmek
sun
pazar

Birçok ülkede, Arap ülkeleri ve İsrail hariç genellikle Cumartesi ve Pazar, hafta sonu günleri olarak ilan edilmiştir. - In most countries, with the exception of the Arab countries and Israel, Saturday and Sunday are defined as the weekend.

Her pazar kiliseye giderim. - I go to church every Sunday.

sun
(Bilgisayar) paz

Her pazar kiliseye giderim. - I go to church every Sunday.

Pazar günü okula gitmiyorsun, değil mi? - You don't go to school on Sunday, do you?

sun
(Bilgisayar) p
sun
(Astronomi) şems

Kaldırımda bir şemsiye vardı. - There was a sunshade over the sidewalk.

Bankalar güneşli bir günde sana bir şemsiye vermeye çalışırlar ama yağmurlu bir günde sırtlarını dönerler. - Banks will try to lend you an umbrella on a sunny day, but they will turn their backs on a rainy day.

sun
güneşlendirmek
sun
güneş

Ilık, güneşli bir gün piknik için idealdir. - A warm, sunny day is ideal for a picnic.

Güneş gökyüzünde parlıyor. - The sun is shining in the sky.

sun
gündoğumu

Ne güzel bir gündoğumu o! - What a beautiful sunrise it is!

Gündoğumunu görmek için erken kalktı. - She got up early in order to see the sunrise.

sun
(isim) güneş ışığı, güneş, gün [şiir], yıl [şiir]
sun
{f} güneşe sermek
sun
{i} gün [şiir]
sun
güneş [astr.]
sun
sun compass kutuplarda kullanılan ve güneş ışınlarıyla işleyen pusul
sun
yıl

Tom ve Mary yılın ilk güneşinin doğuşunu görmek için erken uyandı. - Tom and Mary woke up early to see the first sunrise of the year.

Tom yıllarca şarkı söylemedi. - Tom hasn't sung in years.

sun
(fiil) güneşlenmek, güneşlendirmek, güneşte bırakmak, güneşe sermek
sun
{i} yıl [şiir]
sun
güneş ışığı
sun
peykleri olan yıldız
sun
sun bath güneş banyosu
الإنجليزية - الإنجليزية
{n} sun
the luminary of the day, a hot sunny place
المفضلات