Bu kalem bana en az yüz dolara mâl oldu.
- This pencil cost me at least a hundred bucks.
Onun bu görev için nitelikli olması en az iki yılını alacak.
- It will take her at least two years to be qualified for that post.
En ufak mutluluk bile bana çok görülüyor.
- I am grudged even the least bit of happiness.
Onun kitapla ilgili en küçük bir fikri yoktu.
- He didn't have the least idea of the book.
O en küçük ortak paydaya itiraz etmeye çalışıyor.
- He's trying to appeal to the least common denominator.
Bir açıklama daha olma ihtimalini göz önünde bulundurmak için zerre kadar istekli olmadığına inanamıyorum.
- I can't believe that you aren't at least willing to consider the possibility that there's another explanation.
Asker zerre kadar ölmekten korkmuyordu.
- The soldier was not in the least afraid to die.
Light does not need to know in advance which is the path of least time because it takes all paths from its source to its destination.
... at least during this first period of the Silk Roads. ...
... even if you had the same script, so at least it's same script. ...